“ARSLAN TOĞUZATA” ANLATIYOR:
Yazan: Nur Doğan KEÇECİOĞLU
Maraş mücâdelesinin nasıl başladığı ve nasıl devam ettiği hakkında şimdiye kadar birtakım hâtıralar çıktı. Hâdiseler (olaylar) türlü türlü şekillerde anlatıldı. Fakat bunlar arasında hangisi doğrudur diye bir hüküm vermek güçtür.
Millî mücadelemizde büyük yararlıklar gösteren ve bizzat harekâtı idare edenlerden sayın hemşerimiz Arslan Toğuzata’nın o günlere ait hatıralarını almak için ziyaretine gittim. Beni büyük bir şefkatle karşıladı. Kalaya bakan mütevâzi odasında baş başayız. Büyük bir kahramanın karşısında olduğum için duyduğum heyecandan bir aralık kendimi toplayarak ziyâretimdeki maksadımdan bahsetmeye başlayınca 32 yıl önceki o acı günleri hatırlamış olacak ki derinden içini çekerek;
-“Ah… Ah o günler gitsin de gelmesin. Hâtıra işine gelince; bu hususta şimdiye kadar herhalde bir şeyler duymuşunuzdur. Benden de istediğiniz ve benim de size vereceğim şeylerin bazıları onların aynı, bazıları ise bambaşka şeylerdir” diyerek kaledeki bayrak direğinde gözlerini gezdirdikten sonra “Şimdiye kadar bir kimsenin çıkıp da bu işi esaslı olarak ele almadığına çok üzülüyordum. O günler, ilerde bugünün hadiselerini yazacak gençler olur diye lüzumlu vesîkalar sakladım. Ama maalesef böyle bir teklifle şimdi karşılaşıyorum. Bu vaziyet karşısında büyük bir haz duyduğumu da ifâde etmeden geçemiyeceğim” diyen mütevâzi kahraman ellerini saçları arasında gezdirerek ve aklaşmış kaşlarını çatarak:
“1 inci Cihan harbine büyük ümitlerle girmiştik. Fakat harp aleyhimizde ve elîm olarak neticelendi. Mondros Mütârekesi ile anavatanımızı işgal etmek istediler. Memleketteki azınlıklar taburlar, alaylar hazırlayarak İngiliz ve Fransız komutanları emrine verildiler.
Güney Anadolu’da Ermeni, Suriye ve Irak’da da birer Arap devletinin kurulacağı, Avrupa ve Arap gazetelerinin başlıca mevzu’larını teşkil ediyordu. Memleketin bu hazîn manzarası karşısında kurtarılma çârelerini arayan Enver Paşa, şarka giderken yurdun her tarafına beyannameler göndererek Milleti Millî Mücadeleye davet etmesi üzerine azınlıklar zulümlerini artırdılar. Öyle bir an geldi ki artık tahammül edilemez oldu. Bu sırada devleti idâre edenlerin vatanı terk ederek kaçmaları ile iş başına gelenlerde siyasî hareket ettiğinden artık ne pahasına olursa olsun memleketin kurtarılması millete kalıyordu. Her tarafta faâliyyetlere geçildi. Ben de 5 Eylül 1919’da Maraş’a geldim. Fransızlar ve İngilizler Adana havâlisi ile burayı işgal etmişlerdi. 5 Eylül 1919’da Sivas Kongresinin faaliyete geçmesi halkın ümidini artırdı. Kongrenin kararları gereğince Maraş’ta da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurulması için teşebbüse geçtik. Kayabaşında yaptığımız birkaç toplantıdan sonra cemiyeti kurduk. Semti (şehri) 10 semte (ayırdık). Semtlere köy ve bucaklar bağlandı.
Jandarma karakolunun debbosundaki 850, hâricen de 20-30 altun lira karşılığında tüfenk alarak teşkilatımıza dağıtacağımız sırada Sivas’tan verilen bir emirle teşkilat kurması için Pazarcık’a Kılıç Ali, Göksun’a Yörük Selim, Andırın’a Tufan Bey, Develi’ye Doğan Bey geldiler.
Şehirdeki Ermeniler ellerinde çiçeklerle, Fransız bayrakları ile ve Dersanta Papazları’nın mızıkalar ile “Yaşasın Fransızlar, yaşasın Ermeniler” diye yapılan tezâhüratla Ms. Andre’yi ve beraberinde gelenleri karşıladılar. Ms. Andre doğruca Mutasarrıfa giderek görüştü ve maiyyetinde gelen piyâdeler kışlaya ve süvârileri de kaleye yerleştirildi. Ms. Andre ve maiyyetinde gelen Osmaniye ve Kozan Beyleri öğle yemeğini Kadir Paşa’nın konağında yediler. Yemekten sonra Andre yalnız olarak Hırlakyan’ın evine gitti. Perşembe günü Kadir Paşa’nın konağında toplanılması için memleket eşraflarına da’vetiye gönderildi. Andre toplantıya resmî elbise giydi. Beraberinde Hırlakyan Agop ve oğulları Fransız Milis komutanları, Bn. Sıtkı, Yzb. Mithat, Mülâzim Kenan ve önlerinde 25 kadar süvâri ile Kadir Paşa’nın konağına geldiler. Vaktin tamam olmasına rağmen hiçbir Maraşlının gelmemesine Andre çok müteessir olduğundan yanında bulunanlar teessürlerini izâle için ba’zı bahâneler ileri sürmüşler ve C.ertesi günü belediyede toplanılmak üzere eşraflara tekrar da’vetiyeler yazıldı ve Andre de Hırlakyanlara döndü. Bu arada mutasarrıflığa gelen bir Fransız zâbiti Türk jandarmasının Fransız emrine verilmesini ve kaleye Fransız bayrağından başka bayrak çekilmeyeceğini söyledi. Mutasarrıf Atâ Bey ise emrin icrâsının vakitsiz olduğunu ve şâyet emir yerine getirilecek olursa halkın galeyanını mu’cip olacağından bir hâdiseye meydan vermemek için şimdilik bu hususa karışmamalarını komutanlarına bildirmesini zâbite söyliyerek vaziyyeti yatıştırmak istediyse de zâbitin komutan tarafından tekrar gönderilmesi üzerine mutasarrıf vakit geçti diye hükümetten ve kaleden bayrağı indirtti. Bunu görenler artık hükümete ve kaleye bayrak çekilmeyecek, Andre idareyi eline alacak diyerek yapılan propaganda ve gece hazırlıyarak sokaklara astırdığımız beyannameler halkı galeyâna getirdi. Ermeniler de gelen geçen İslamlara taarruz etmeğe başladılar. Kuyucak’tan geçen Türk devriyelerine ateş ettiler. Bayrağın kaleye çekilmeyeceği haberi halk üzerinde çok fenâ te’sir yaptığından bir hâdisenin vukûuna intizar (bekleme) ediliyordu. 28 İkinci Teşrin 1919 Cuma günü herkes kaleye baktığında bayrağını göremedi. Elektrik hızıyla şehre yayılan bir galeyanla dolu olan halk Cuma namazını kılmak için gelen ve abdest alanlar arasına bir Ermeni’nin katıldığını görenler (bomba atacak) diye bağırmaları üzerine telâşa düşenleri yatıştırmaya çalışan Evliya Efendi Ermeni’yi yakalayarak Çarşı Karakolu’na götürdü. İfadesi alındığında (Hatibe kumandanın bir mektubunu getirdiğini ve başka bir niyeti olmadığı) anlaşıldı ve bu suretle Evliya Efendi halkı yatıştırmış oldu. Ama tam bu esnada caminin kapısında duran birkaç kişi “Yahu ne duruyorsunuz? Sancağı çıkarın” sözü ile koşmaları bir oldu Fakat bu arada bazı zayıf kimselerin dağıldığını gören Muhacir Murat Efendi “Allahını seven sancağın altına girsin” demesi üzerine hepimiz sancakla beraber kaleye koştuk.
Kaledeki Fransız milisleri Türk olduklarından dolayı memnun oluyorlardı. Yzb, Mithat, Mülazım Kenan gelerek halkı iğfâle çalışmaya başladılar. “İki hafta evvel İstanbul’dan Halîfenin emri ile geldik, biz de sizin gibi İslâmız ve Türküz” demeleri karşısında hep birden: “Siz doğru olsaydınız bayrağımızı indirmezdiniz. Bayrağı çekmemiz için bizi bu şekilde iğfâle çalışmazdınız, cevabını verdiler ve bayrağın bir daha indirilmemesi için teminat alarak doğruca Hükümet Konağı’na gidildi. Kapıda duran tercümanla Göksunlu Said’i linç etmek istediler. Fakat Yzb. Mahmut güç belâ her ikisini de kurtarabildi. Halkın o anda yegâne isteği hükümete müdahale edilmemesi, mütâreke mevâddine (maddelerine) riâyet edilmesi için te’minat istiyordu. Ama Ms. Andre cebir ve şiddet kullanmak istiyordu. Halk da karşı koyacağını tekrar tekrar ifade etmesi üzerine Komutan teklîfimizi kabul edip te’minat verdi. Hepimiz dağıldıktan sonra Ms. Andre ve Kaymakam Abdullah şehri dolaşarak halkı teskîne çalışırken Fransızların maksatları “şehri imar edecekleri”ne dair propoganda yaptılar ama kimse aldırış dahi etmedi. Ne söylese sert cevap alıyorlardı. Şehrin siyâsî havasının sert olduğunu ve burada barınamayacağını anlayan Ms. Andre ve beraberindekilerle bir müddet sonra geri dönmek zorunda kaldı.
Şehirde hergün yeni hâdiseler çıktığından halk âkıbetin karanlık olduğuna hükmetmişti. Dışarıyla istediğimiz gibi muhâbereyi yapamıyorduk. Çünkü postahaneyi de sansürlerine almışlardı. Çok müşkil durumda olduğumuzu gören Muhâbere memuru Celal isminde bir vatandaş Bertiz’in Maksutlu köyüne giderek Sivas’la ve civar yerlerle muhâbereyi temin etti. Kongre Başkanı Mustafa Kemal Paşa, kongrenin tayin ettiği kimselerle teşrik-i mesâî etmemi bildirmeleri üzerine Pazarcık’a giderek Kılıç Ali’den vaziyeti anladım ve Maraş’ın da vaziyetini bildirerek yardım istedim. Üçüncü, Onüçüncü ve Yirminci Kolordular da Millî Mücâdeleye iştirak edecekleri için işğal altında bulunan yerlere yardım yapılamayacağını, bir harp çıksa dahî bu vaziyetler karşısında düşmanın mağlup edilemiyeceğini söylemesi üzerine tekrar hemen Maraş’a gelerek faâliyetin artırılması lüzumunu duydum, daha silah alınarak teşkil edilen grup efrâdına verdik.
Kumandan Andre her teşebbüsünde muaffak olmadığı için bunları bir haysiyyet meselesi telakkî etti ve Maraş için kuvvet ve mühimmat istedi. Kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyyeti’ni de tehdit ediyordu. “Fransa da tertip edilen Norman Fırkası İskenderun’a çıkınca Göksun ve Elbistan yolu ile Sivas’a gitmelerini temin için Göksun’a ve Kozan’daki irtibat subayı Tayyar’a telgraf çekerek Mağara bucağına ve Pınarbaşı ilçesine giderek halkın gelecek kuvvete istikbâle çıkmasını, naklini vesâir hususlara yardımı temine çalışmasını bildirdi. Biz de kuvvetler Eloğlu’ndan geleceği için Bertiz ve Maraş kuvvetlerini Eloğlu’na gönderdik. Oradaki müsâdemede (çarpışmada) kuvvetlerimiz düşmana ağır zâyiat verdirdiler ve dağıtmaya muvaffak oldular. Oradan gelen kuvvete nispeten zayıflatılmış oldu.
Hâtıralarıma belki itiraz etmek istiyenler olacaktır. Onun için hâdiselerin bir kısmını Antep Fransız komutanı Ms. Âbâdi’nin hazırladığı kitaptan nakletmekle okuyucularımı daha çok tatmin edeceğimi zannederim. Bu kitabın (Osmanlıca metin) 86-87 sahifesinde diyor ki: “Maraş’ta Hristiyanlar Eylül ve Teşrini evvel aylarını korku içinde geçirdiler” kezâ aynı sahifede “Sütçü İmam’ın bir Ermeni gönüllüsünü öldürmesi üzerine 2 Teşrinisani 1919 târihli Düvel-i Müttefika-i Hâriciye nâzırlarına ve Antep’teki Fransız komutanlığına protesto çekildi.”
“Sekiz aylık bir İngiliz işğâlinden sonra memleket Fransızların yed-i işğâline geçti.
İngilizlerin işğâli esnasında hissiyyât-ı milliyye ve dîniyyeyi rencîde edecek mâhiyette hiçbir vâkıa hâdis olmamıştır (meydana gelmeme).
Bütün cihanda mâlum olan Fransız adâlet ve medeniyyetine istinat eyleyen bizlerin kalbinde bu işğâl dolayısile hiçbir tebeddül hâsıl olmadı.
Fakat ekseriyyetini Adana ve civârı Ermenilerinin teşkil eylediği işğâl kıtaâtı, muvâsalatları (ulaşmaları) tarihinin ertesi gününden itibaren Müslümanlar hakkında büyük bir hiss-i adâvet göstermekten çekinmediler.
Bunların irtikap ettikleri efal, polis raporları ile sabit olduğu gibi, Fransız ve İngiliz kumandanları tarafından da gözle görülmüştür.
İrtikab olunan efal bervechi zîrdedir:
A-Ermeniler sokak ve çarşılardan geçerken tesâdüf ettikleri Müslümanların dînine seb ve şetm (sövme) etmektedirler. Bunlar meyânında, kisvenin şâyan-ı ihtiram olmasına rağmen bir hôca dûçar-ı tecâvüz olmuştur.
B-Uzunoluk Hamamı civârında toplanan müsellah (silahlı) Ermeniler, zavallı Müslüman kadınlarının çarşaflarını sırtlarından almağa teşebbüs etmiştir. Bunların imdâdına koşan Hacı İmam, Said Efendi, Gaffar Kabuloğlu Osman nâmında üç Müslüman bunlar tarafından dipcikle ve kurşunla ağır surette mecruh (yaralandı) edildiler.
Aynı zamanda medrese üzerine ateş ederek Zülfikar Çavuşoğlu Hüseyin’i şehid ettiler.
C-Müslümanları katledip, kadınlarını alacaklarını kışla yolu üzerinde bağıra bağıra i’lan ettiler.
D-Tarafımızdan verilen te’minatın akabinde bir Müslüman muhâciri alçakçasına katledildi. Kâhir bir ekseriyetin dûnünde (altında) kaldıklarını ve kendilerine lâzım olan dersi verebilecek bir kuvvet ve kudrette bulunmadığımızı bilen bu canavarlar, hissîyat-ı dîniyye ve milliyyemize tecâvüz ederek Müslümanların katlini intaç edecek nâhoş ef’alin hüdûsuna hizmet eyliyorlar. Lakin bunlara rağmen Müslümanlar, soğuk kanlılığı muhafaza ederek mukâbele-i bilmisle tenezzül etmediler.
Biz âsâyişi tamâmen tesis etmekle beraber sâlifüzzikr hâdisatın galeyan tevlid eylediğini hükumet-i mahalliyye ile Kuvay-i İşgaliyye kumandanlığına ihbar eyledik.
Kumandan verdiği cevapta ibrâz-ı mahcûbiyyet etmekle beraber bir daha bu gibi vakâyiin tekerrür etmiyeceğini de isar ediyordu. Böyle söylenmesine rağmen işğâl kıtaâtı meyânında bulunan Ermeniler, yine cinâyet îka’ ediyorlardı. Bu nevi vakây-ı her gün tekerrür edip duruyordu.
Bundan başka Müslüman ahâlinin nâmus ve haysiyetinin taht-ı emniyette olmadığını düşünmek hakkını haiz olduğumuzu kemâl-i hürmetle arz ederiz.
Şer’î ve mantîkî olan metâlibimiz nazar-ı dikkate alınmadığı takdirde ma’sumiyetimizi ve şikâyâtımızı Meclis-i Âlîye isma edeceğiz (duyuracağız).
Cevâbınıza intizar eyliyoruz.
11 imza (eşraf ve memûrîn)
(Not: Röportajda kullanılan bu lâhika Osmanlıca aslı esas alınarak tashih edilmiştir.)
Kitabın 22 inci sahifesinde (Osmanlıca metin) Maraş’taki Fransız komutanı,“Fransız kıtaâtına taarruz için müsellah (silahlı) kıtaların hazırlanmakta olduğu hakkındaki havâdisten dolayı müşkil bir mevki’de idi” diyor ki bu da Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin teşekkülü kıtaâtın silahlandırılmakta olduğu çok doğru idi. Fransız kumandanı haklı olarak telaş ediyordu.
24 üncü sahife (Osmanlıca metin): Tarih 15 inci Kanun 1919. Menâtık-ı Şarkiyye kumandanı ile daire-i askeriye kumandanı ğaleyânı teskin ve idareyi ele almak üzere Maraş’a gittiler. Uzun müşkilattan sonra zâhirî asâyiş tekevvün etti ise de ertesi günden itibaren ğaleyan tekrar başladı. Fransız kumandanı tarafından izhar olunan lütufkârlık ve hüsn-i niyet, za’fiyet ve korku alâimi olarak telakki olundu. Ahaliyi Fransızlara karşı harbe davet eden beyannameler 19 Kânun-i evvel’den itibâren Maraş sokaklarına yapıştırılmaya başladı.”
Bu da pek doğrudur.
Mıntıka-ı Şarkiyye kumandanlığına ta’yin edilen General Keret, yanında bir de kumandanla gelerek vazifeye başladı. Hükümetten iki oda ayrılmasını, Jandarma maaşlarının artırılmasını, idâreyi kendi eline alacağını ve kalede kendi bayraklarından başka bayrak bulunmayacağına dair bir beyanname dağıttı.
Antep, Maraş ve Urfa Sancakları ahalisine
İ’LAN(1)
Fransa Cumhuriyet hükûmetinin Suriye ve Klikya da fevkalâde komiseri ve Şark Ordusu Başkumandanı Ferik General emri ile Antep, Maraş ve Urfa sancaklarındaki Fransız kıtaâtının kumandanlığını deruhte ediyorum. Padişah ile olan itilâfa binaen Fransa Cumhuriyet hükûmeti Suriye, Kilikya ve şimal çevresinde bulunan yerlerde bugünden itibaren vesâyet yapmaya başlıyor. Cins ve din farkı gözetilmeksizin bütün ahâli satvet-i zaferle anlaşılan silahlarımızın himâyesi altındadır. Biz herkesin dinine ve malına ve Osmanlı Devletinin kanunlarına hürmet edeceğiz. Ve ettireceğiz. Uzun harp senelerinden sonra sulh ve çalışma devresi gelmiştir. Namuslu kimseler Fransa’nın yanında yer alırlar.
1.12.1919 Antep Keret
Bu beyannameyi cemiyetimiz protesto hazırlanarak Fransız İşgal Kumandanlığı’na verilmesine karar verdi.
General Keret’e verilen protesto(2)
(Şerâit-i mütâreke hilâfına olarak memleketimizi işğal eden İngiliz kuvve-i askeriyesi yerine ayni vazifeyi îfâ etmek üzre Fransız kuvve-i işğaliyesinin ikâme edildiği ve her iki kuvvetin vazîfe ve salahiyetinde hiçbir fark olmadığı ve Hükûmet-i Osmaniye’nin icrâ-i hükûmette serbest bırakılacağı müştereken neşir edilen beyannameden anlaşılmış idi. Aradan az bir müddet mürûr eder etmez Maraş’a gelen Cebelibereket Guvernör Militeri Andre Maraş Guvernörlüğünün dahi uhdesine tevdi’ edildiğini ve müştereken îfâ-i vazîfe etmek üzre Hükûmetten dâireler tahsis edilmesini ve Polis ve Jandarma dâirelerine müdâhale edeceğini beyan etmiş ve eyyâm-ı mükaddesemiz olan Cuma günü Kaleden Osmanlı Bandırasını indirmesi üzerine Maraş’ta bir heyecan-ı millî vukûuna sebebiyet vermiştir. Birkaç gün sonra Maraş’a gelen General Keret cenapları dahî Maraş’taki mevcut kuvvetini tezyid, tayyâreler ve toplar getirerek mevki’lerini tahkim ve bu suretle bazılarının tecziye edileceğini beyan etmiştir. Fransız kuvve-i askeriyesi efrad ve ümerâsına muhabbet ve hürmetperverde edilmekte olduğu ve mahallî âsâyiş hiçbir hal ve hareket mevcut ve mahsus olmadığı halde bu gün de külliyetli miktarda asker top ve mitralyoz gibi mühimmât-ı harbiyye getirilip mahallât aralarında ve kiliselerde yerleştirilerek kasabamız bir sahne-i harb hâline konulmuştur. Şu hal altı buçuk asırlık mevcudiyet-i tarihiyyeye mâlik olan Devlet-i Aliyyenin pek kıymetdar parçası bulunan ve yüzde doksan itibariyle ekseriyeti Müslüman teşkil eden livâmızı ana vatanımızdan ayırmak maksadına ma’tuf olduğu anlaşılmış ve musâleha için yegâne düstur ittihaz edilip düvel-i muhtelifece kabul buyurulan Vilson Prensiplerinin on ikinci maddesine muhâlif görülmüştür. Millet-i İslamiyyenin kalbinde şu suretle azîm bir heyecan uyandıran iş bu harekâtı ve lüzumsuz tahkîmâtı şiddetle protesto eder ve şerait-ı mütâreke ahkâmına ve salifüzzikir Vilson Prensiplerinin on ikinci maddesine riâyet ve izhâr-ı adâlet buyurulmasını ve umûr-i hükümet ve zabıtamızı müdâhele edilmemesini ve aksi halde mesuliyet kabul edilmeyeceğini maal ihtiram arz eyleriz.
17 / Kânunu evvel / 335
Bu protestonamenin altı 447 kişi tarafından mühürlendi ve Maraş Mutasarrıflığı vasıtası ile Kuvve-i İşgaliye Kumandanlığına gönderildi.
Aynı kitaptan “21 Kanuni evvel de Maraş da Türkler Fransız işgaline karşı propaganda yapıyor. Heyecan pek ziyade. Ticâret mefluç. İstanbul’dan gelen haberler şu idi: (Eğer Fransızlar, İngilizler gibi askerî bir bekçi sıfatı ile kalırlarsa ne âlâ, aksi takdirde kanları bir nehrin suları gibi akacaktır). 412 inci Alaydan bir birlik Antep’e giderken Pazarcık tepelerinde müsellah bir kıtaya tesadüf etti. Yapılan müsâdemede düşman iki maktul ve iki esir verdi. Bu vak’a galeyanın artmasına ve Fransız aleyhine olan propagandanın tekrar canlanmasına sebebiyet verdi.” Bu hâdiseyi Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti protesto etti. Ms. Âbâdi kitabında cemiyetimizin ve Maraşlıların faâliyetlerine dâir bahseden kısımlar çoktur. Fakat bunlardan bir tanesini daha alarak iktifâ edeceğim. Herhalde bu suretle okuyucularımı kâni’ edeceğimi ümit ederim.
S.30’dan: “22 Şubat:
“Fransızlar için hakîkî bir felaket arz eden Maraş vekâiiyine ait nâhoş haberler şayi oldu. Velev en ufak olsun doğru bir haber almak imkanı bile yoktu. Yalnız ma’lum olan bir şey varsa o da üç hafta kadar devam eden bir sokak muharebesi neticesi Fransız kuvve-i askeriyesinin büyük bir kısmı binlerce Ermeni ile birlikte İslahiye’ye çekilmiştir. Bu ricat harikulade bir müşkilatla yapılmıştır. Şiddetli bir soğuk ile hiç işidilmemiş ve görülmemiş bir karın ika’ eylediği mezahimde buna inzımam (katılma) eylediğinden fazla zayiat verilmiştir. Yirmi bine karib (yakın) Ermeni soğuk ve açlıktan öldü. Senegallilerden yüzlercesi ayakları ağır surette dondu. Takriben 150 kadar Fransız Maraş’ta Türklerin eline esir düştü. Yukardan anlaşılacağı gibi 22 Kanunisani den 22 Şubata kadar Maraş’ta olan hâdiselerden Antep’te bulunan düşman kumandanı dahî haber alamamıştı. Bu da cemiyetimizin gayet ihtiyatla hareket ettiğinin bir delili demektir.
General Keret 21 Ocak günü Mutasarrıf vekîli Cevdet Beyi, Ser Mühendis Abdüllatif beyi, Jandarma Komutanı İsmail Hakkı beyi, Polis Komiseri Cemil beyi, Belediye Reisi Hacı Bekir Sıtkı beyi, Şişman Arif beyi, Hacı Naci Kocabaşı, Refet Hocayı, Hoca Hafız Ali Efendiyi, Bayazıtoğlu Mehmet Efendiyi kışlaya davet ederek bir kısmını tevkif ettirdi ve bir kısmını da tehdit ederek salıverdi ama bu arada çarşıda Üzümsuyu Mehmet ve Dikeç Hayri ile arkadaşları şehid edildi. Bu günlerde Sivas’tan aldığımız bir şifrede harbe meydan verilmemesi ve Sivas’a gidecek olan Fransız birliklerinin harekâtına mâni’ olunması için kuvvetlerin Göksun yolu üzerine çekilmesi bildiriliyordu. 21 Ocak günü harbin ilk günü demektir ki ba’zı mühim hadiseleri zikretmeden geçmiyeceğim. General Keret’in askerleri sokakları tamamen tutmuştu. Arkbaşından geçen bir jandarma ile hükûmetin kapısında duran bir çocuk şehit edildiler. Hapishane boşaltıldı, Devecili ve Mağaralı da Fransız kuvvetlerini, Aliko ve arkadaşları taarruz ederek vurdular ve tüfenklerini aldılar. Fransızlar ve Ermeniler her tarafta ateş açarak gelen ve geçenleri öldürüyorlardı. Gece Faik Beyle Kayabaşı’na gitmek için Keşifli camiine kadar vardığımızda Yahya Hoca ve arkadaşları silah başında hazır durmakta idiler ve karşılıklı silahlar atıldığından Kayabaşına geçemedik. Hükûmete dönerken Uzunoluk’ta , aşağıdan gelen Fransız kuvvetlerine açılan bir ateş üzerine yapılan müsâdemede oradan geçen Cezâ Reisi Cemil Bey de şehit olmuştu. Faik Bey gelemediğinden Babahallı oğullarının evinde kaldı. Ben de bin müşkilâtla hükûmete kadar vararak Mahmut Bey, Ahmet Hilmi ile geceyi Jandarma dairesinde geçirdik.
Sabahleyin Mercimek Tepede tahkîmat yapan Fransız kuvvetlerine karşı evvelce tertip edilen Araplı Köyünden Türkoğlu Mustafa Çavuş ve arkadaşları taarruz ederek düşman kuvvetlerini perişan halde dağıtarak ilk zaferi kazandı. Kışlada tahkîmat yapan Fransız kuvvetlerine Arkbaşında bulunan kuvvetlerimiz ateş açarak kışlaya çekilmeye mecbur etti. Bu işte de kuvvetlerimiz muvaffak olunca artık zaferin bizim için garanti olduğu kanaâtine vardık.
Fransızlar şehri top ve makineli ateşine tuttular ve birçok evleri harap ettiler. Kendisine her türlü i’timat edilen ve dâimâ büyük yararlıklar gösteren Yzb. Mahmut Bey, Maksutlu Postahanesine giderek Sivas’la muhâbereyi te’mine yardım etti. Akşam Dayızade Hacı Efendi’nin evine gittik ve ma’nevi yardımlarını te’min ettik. Oğlu Ziya, Cemil zikrediyorlardı. Ahmet’te tedârik ettiği bir tüfenkle dışarı çıkmaya hazırlanıyordu. Kayserilioğlu Nuri, Yakupoğlu Şakir ve diğer bazı arkadaşlar semtlerden gelen raporları okudular ve îcap eden cevaplar yazıldı. Bu suretle Hocanın i’timadını kazandığımızdan Hoca sabahleyin Karababa Mescidinde halkı toplayarak “Maraş’ın kurtarılacağına şüphe olmadığını, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti reîsi harekâtının doğru olduğunu, Allahın yardımı ile ve ilhamı ile devam ettiğini bunun için muhakkak Maraş’ın kurtulacağına inandığını” söylemesi halk üzerinde büyük tesir yaptı. “Bütün halkı silaha sarılmaya davet” etti. Hükûmetin bu işle alakadar görünmek istememesi üzerine Sarıkatip Mehmet Efendinin evinin alt kısmı karargah yapıldı. Postalar tertip edildi, umum semtlere şu emir verildi: (Arkadaşlar, harp başlamıştır. Allâhın inâyeti, Peygamberimizin rûhâniyetiyle, din kardeşlerin fedakarlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız bir ferdimiz kalıncaya kadar düşmana teslim olmıyacaktır. Gayret bizden, tevfik Allahtan.) Beyannameyi okuyan halk işin başa düştüğünü, artık şaka bir tarafı olmadığını anladı. Harbin üçüncü günü, yani 23 Sonkanun günü resmen harp i’lânı verilmişti. Gece orta mektep muallimi Hafız Veliddin Efendinin evine Ermeniler inerek şehit ettiler. Bertiz kuvvetleri Ahırdağı’na geldiği için düşman kışla ile Abarabaşı arası isnad noktası olan Keşifli câmiini ateş içine alınca kuvvet göndermek îcab etti. Düşmanın gün geçtikçe baskısı da artıyordu. Biz de Yenicekale ve Pazarcık’tan kuvvetler getirerek zayıf noktaları takviye ettik. Postaların muntazam işliyebilmesi için yollar kapalı olduğundan bitişik evlerden birbirine yollar açarak (haberleşmeyi) te’min edebildik. Bu suretle etrafa cephane göndermek imkânını da elde etmiş olduk. Topyekun bir cephe kuruldu. Düşman harekâta geçince Abarabaşı kilisesi ile kışla arasındaki Fransız ve Ermenilere karşı Kayabaşılılar ateşle mukabele ettiklerinden Kayabaşı bir harp sahnesi haline gelmişti. Sivas’a yazılan harp raporunda top ve makineli tüfenk istendi. Alınan cevapta Topçuların ve makineli tüfenklerin yolda olduğu haberi bütün halkımızın cesaretini artırdı. Yaptığımız harp planlarında ilk işimiz Kışla, Abarabaşı, Katolik Kilisesi, Kümbet, Tekke, Şekerdere Kiliseleri düşmanın barınmaması için yakılacaktı. Bunun için de etrafla temaslarının kesilmesi lazımdı. İlk olarak Abarabaşı’ndaki kilisenin yanında evi bulunan Karakız oğlu Muhittin kendi evini yakarak oradaki Ermeni evlerinin yanmasını temin etti. Acemli mahallesindeki Ermenilerin de evlerinin yanması için Seferoğlu evine ateş verdi. Ki bu ateş Evliya’nın evine de sirayet etti. Koca mahalleyi ateş alınca bütün halkı bir korku almıştı. Azınlıklar ve düşman Türklerin bu büyük fedakarlıkları karşısında bir daha derslerini aldılar. Yangından şehir âdeta husûsî bir aydınlatma vasıtası ile aydınlanıyormuş gibi bir vaziyet arzediyordu.
Kılıç Ali Pazarcık’tan kuvvetleri ile gelirken Maraş’ın bu yangın halini görünce hayretten kendini alamamıştı. Doğruca şehrin şarkına gelerek yerleşti ve bir beyanname dağıttı. (Memleketi kurtarmak, düşmanla göğüs göğüse çarpışmak için) geldiğini, düşmanın şehirden çıkarılacağını, Allâh’ın inâyetinin bizimle beraber olduğunu bildirdi. Hemen aramızda posta te’sis ettik. Bu günlerde İhtiyat Zâbiti Abdi’nin kumandasında 260 nefer Yenicekale’den gelerek Bertiz kuvvetleri ile Ahırdağı’na çekildi. Cancık Mağarası merkez yapıldı ve General Keret karargâhı hedefleri oldu. Kılıç Ali şehre girmemek isteyince Pazarcık Jandarma Komutanı Ramazan Kayabaşına gelerek faaliyete geçti. Evliya Efendi kuvvetleri kale etrafındaki evleri ve kale altı kilisesine taarruz ederek buraları imha ettiler. Harbin beşinci günü idi. Sivas’tan (Elbistan olacak) ikiyüz kadar kuvvetle Yz. Kamil iki Cebel ve iki de makineli tüfekle gelerek icap eden yere yerleşti. Evliya Efendi, Göllülü Yusuf, Mansur Yazıcıoğlu, Celiloğlu Ziya, Hüdayioğlu Derviş, Evliya Mustafa ve daha bir çok fedâkâr vatandaşlar Şekerdere’deki Fransız karakoluna ve Şekerdere Kilisesine baskın yaparak imha ettikleri gibi civarda da hiçbir Ermeni evini sağlam bırakmadılar. Bu suretle düşmanın oradaki kuvvetleri de düşmüş oluyordu. Kılıç Ali şark ve cenuptaki kuvvetlerle birleşerek harekâta geçti. Atmalı Aşiretinden Yakup da çeteleri ile gelerek Kılıç Ali cephesini takviye etti. Tam bu sıralarda Göksün’den Yörük Selim beyle Elbistan’dan Jandarma Komutanı Muhtar, Nakıpoğlu Muin, Sinanoğlu Hamit, Topal Salih, Güblüceli Tahir, Kazancı oğlu Sait ikiyüz kadar kuvvetle gelerek şehre girdiler. Bu suretle etraftan epeyce kuvvet gelmiş oldu ve biz de bunları cephelere yerleştirerek günün seyrini takip ederken düşman kuvvet yığdığımız yerlere ateş etmeye başladı. Biz de mukabelede bulunulmasını bildirdik ve suretle müsâdemeler olmaktaydı.
Evliya Efendi kuvvetlerinin başarılı taarruz haberleri bütün Maraşlıları sevindiriyordu. İstanbul’a ve Sivas’a verilen raporlarda Fransızların yakıp yıktıkları bahisle şikayette de bulunuyorduk. Bu da düşmanı ğâfil avlamak ve daha fazla kuvvet getirttirmemesi için hazırlanmış hususi bir planımızdı ki yerinde olduğunu hadiseler gösterdi. Hırlak Avadis’in Süleyman Beye yazdığı tehdit mektubu üzerine Mıllış Nuri, Yusuf Hacılı Köyünden Yahya, Hırlak Avadis’in evine giderek yaktılar ve bu arada bütün Kuyucak Mahallesini de yakmağa muvaffak oldular. Bu sıralarda bir nakliye kolu geldi. Fakat Atizi’nde çeteler tarafından imhâ edildi. Süleymanlı Şu’be Reîsi Bnb. Cemil ve Milis Kuvvetleri Kumandanı Sadettin Saçmaer, Topal İbrahim, Hacıaslan oğlu Ali Ruhi, Şahin Bey vesâire gelerek Göksün’den gelen Yedek Subay Bayram’ın kumandasındaki kuvvetle birleşerek Cancık Mağarasına yerleştiler. Evliya Efendi kuvvetleri Kulağı Kurtlu mahallesindeki Ermeni evlerini imhâ ve Tekke Kilisesini muhasara ettiler.
Evliya kuvvetlerinin muvaffakiyeti insan kabiliyetinin üstünde ve fevkalâde bir şeydi. Maraş tabîatı ile şark ve garb cephesi diye iki kısma ayrılmıştı ki şark cephesini Kılıç Ali idâre ediyordu. Garp cephesi de bizim idâremizdeydi. Şark cephesinde pek faaliyet yoktu. Fakat Evliya Efendi kuvvetlerinin başarıları karşısında faaliyete geçtiler. Harpten önce tertip ettiğimiz planların şarkta tatbik edilmemesi herkesi yerinden oynattı, plan da, cephe de altüst oldu. Kılıç Ali top olmadığından şikâyet ediyordu. Top ve başka lüzumlu malzeme gönderdik. Kapıçam istikametinden gelen bir Fransız müfrezesi Maraş’a giremediler ve İslâhiye’ye doğru gittiler. Evliya kuvvetleri durmadan çalışıyor. Kuvvetler çarşı ve bedestene kadar yayıldılar. Bedestendeki Ermenileri de imhâ ederek kışla ve Amerikan Kolejine (şimdiki lise) karşı harekete geçtiler. Şıh Mahallesi Ermenilerin tehdidi altında olduğundan yardım istiyorlardı. Harbin onüçüncü günü Fatmalı Derviş’in evinde bir toplantı yaptık. Kılıç Ali de gelmişti. Umûmî vaziyeti görüştük. Nasıl hareket edilmesi gerektiğini orada hep birlikte kararlaştırdık. Ve hemen Şıh mahallesini kurtarmak için Divanlı tarafından taarruza geçilmek lâzımdı. Topal Ohannıs’ın evi yakılarak mahallenin kurtarılması daha kolay olacağından ilk iş olarak oranın yakılması icap ettiğinden Fatmalı Derviş’le orada bulunanlar bu işi kendi üzerlerine aldılar. Çarşı başına taarruz edilmesi kararlaştırıldığından bizim kuvvetlerin Çarşıbaşı’ndan Kılıç Ali’nin de Divanlı’dan taarruz emri karşısında Evliya Efendi, ben ve Süleymanlıdan gelen Şahin bey ve arkadaşları ile beraberce gittik. Taş hanına hücum ederek aldılar. Arasa hanı yanında Tunuslu bir Arabın Evliya’ya teslim olacağını söylemesi ve Evliya Efendinin de dikkat etmemesi yüzünden ayağa kalkması ile bunları gören düşmanlar Evliya Efendiyi ve arkadaşlarını şehit ettiler. Haberi duyan şehir büyük bir mâteme büründü. Çünkü en kıymetli ve cesur kahramanımızı aramızdan kayıp etmiştik. Büyük bir cenâze merasimi yaparak Acemli câmiine defnettik. Harbin 15 inci günü her tarafta harp bütün şiddeti ile devam ediyordu. Kümbet Kilisesi ve itamhânesi baskımız altındaydı. Pazarcık’tan ve Antep’ten yeni kuvvetler geldiği haber alındı. Islâhiye’den de büyük takviye kuvvetleri geleceği haberi bütün şehre yayıldı. 8 Şubat’ta bir Fransız uçağı gelerek evrak attı ve şehri dolaşarak gitti. Kılıç Ali kuvvetleri Kümbet kilisesine taarruz etti fakat burada birçok şehit verildi. Bunlar arasında Mıllış Nuri de vardı ki bu da bizim için büyük bir kayıp demekti. Ermeniler Sivas’a gidecek olan Norman Fırkasının geleceğini etrafa propoganda ediyorlardı. Uçağın gelerek takviyeli ve tam techîzatla yüzlerce nakliye ile gelecekleri şâyiası çıktı. Bu vaziyetler karşısında bizim yeniden tertîbat almamız icap ediyordu. İslahiye’den gelip Aksu yanına karargah kurmuş olan düşman, Sıtma Pınarına gelerek yerleşti. Cancık tepesini ateş altına aldı ve şehri mütemâdiyen bombardıman etti.
Akşam üzeri düşmanın her taraftan yapmış olduğu ateş durdu. Kışladan inen kuvvetlerin Ermeni âileleri olduğunu gördüm ve biraz kendimde ferahlık hissettim. Çünkü tahmînim gibi düşman çekilmeye karar vermiş ve çekilmeye başlamış demekti. Her tarafa zafer parolasını gönderdim. Bir iki saat sonra bir Fransız askeri ayakları keçe ile sarılı olarak Arkbaşına geldi, üzerindeki eşyâ Ermeni eşyalarıydı. Bu vaziyetleri hemen cephelere bildirdim ve tetikte olmalarını i’kaz ettim. Gece yarısı kışladan ateş görüldü. Sabahleyin Amerikalılar beyaz bayrakla gelip Dr. Mustafa’ya hitaben General Keret’in bir mektubunu getirdikleri sırada Hırlak Agop’un kafasını getirdiler ve “Düşmanın ömrü bu kadar olsun” dediler.
Kahraman Yurt Gazetesi, 8- 21 Şubat 1952
(1) İstiklal Savaşında Maraş, S. 65
(2) İstiklal Savaşında Maraş, S. 29