04 Şubat 1920
04 Şubat 1336

onbeşinci gün

“Hanım, hanım bana bak! Bu çete harbidir. Nizami asker harbi değildir. Yiğitlik göstermez, önde gitmezsem arkama kimse düşmez. Ben çalışmam öteki çalışmazsa bu vatan kurtulmaz. Bugün Maraş kurtulmuş iki çocuğunu kurban et deseler, onları kurban etmekten çekinmem. Onları canım kadar severim, fakat vatanımı daha çok severim.”
Birer müstahkem mevki halinde olan Kümbet Kilisesi, Eytamhane ve Bulgurcu evine karşı yapılan harekattan bir sonuç alınamamıştı. Pazarcık’tan Kılıç Ali kuvvetlerine yeni kuvvetlerin katıldığı bildirildi.
Diğer taraftan Arslan Bey’in emrindeki Göksun çeteleri, Ceneviz Mustafa emrindeki Bertiz çeteleri ve Evliya Efendi kuvvetleri Kırklar Kilisesi’ni muhasara etmişlerdi. Kilise ateşe verilerek ele geçirildi.  Düşman askerleri ve Ermeni komitacıların çoğu çatışmalarda öldü. Sağ kalanlardan bir kısmı Arasa Hanı’na kaçtılar.
Evliya Efendi ve kuvvetleri Bedesten’in etrafına mevzilenmişlerdi. Bütün güçleri ile Taşhan’a yüklendiler. Şehrin kuvvetli şekilde top ateşine tutulmasına aldırmayan Evliya Efendi kuvvetleri Taşhan’daki düşman kuvvetlerini dar bir alana sıkıştırmıştı.
Taşhan’daki düşman kuvvetleri sıkışmış bir halde canlarının derdine düşmüşlerdi. Fransız kuvvetleri içerisinde yer alan Cezayirli yaralı bir asker “Ene Müslim, ene Müslim.” diye bağırıyordu. Bu ses üzerine bulunduğu mevziden ayağa kalkan Evliya Efendi Ermeni kurşunlarından kendini koruyamamış ve orada Şehit olmuştu.  
Onunla birlikte Çeçen Şahin ve Hafız Ökkeş de şehit düştü.
Evliya Efendi’nin harp içinde yerini doldurmak mümkün değildi. Evliya Efendi verilen mücadelede hem maddi hem de manevi yönden çok büyük bir gayret göstermişti. Büyük bir kahraman olan Evliya Efendi aynı zamanda bir ilim adamı idi. Neredeyse harp boyunca hiç uyumadan, durmadan, dinlenmeden mücadele etmişti. Onun ekibinde bulunanlar liderlerinden etkilenerek gözü kara birer mücahit haline gelmişlerdi.
Evliya Efendi’nin şehadeti Türklerin moralini çok bozmuştu. Çatışmaların başından beri üstün bir gayret gösteren, her cepheye yetişen Fransızların ve Ermenilerin korkulu rüyası haline gelen Evliya Efendi’nin şehit olması milli kuvvetlerin maneviyatını sarstı.
Evliya Efendi’nin şehadeti esnasında yanında bulunan çetelerden biri olan Akçakoyunlu Mahallesi’nden Yusuf Kebapçı Evliya Efendi’nin şehadetini yıllar sonra şu şekilde anlatacaktı:
“Ben onun yanındaydım. Çarşıya inmiş Kuyumcular Çarşısı’nda harpa tutuşmuştuk. Bu arada iki taraf arasında bir Fransız askeri vuruldu. Vurulan bu asker Cezayirli bir Müslüman’mış. Arapça ‘Ene Müslim, biismiye Hasan.’ diye inliyor ve kendisini kurtarmamızı istiyordu. Ama az önce bize kurşun attığı da ortada idi. Buna rağmen Evliya Efendi onu kurtarmak istedi. İyi Arapça bilirdi. “Gel.” diye seslendi. Ama yaralı asker yerinden kımıldayamıyordu. O zaman Evliya Efendi onu çekip bizim siperlere almak için uzandığında uğursuz bir kurşunla vurulup şehit oldu.”
Evliya Efendi’nin şehadeti üzerine Maraş’tan şu rapor yazıldı:
“Heyet-i Merkeziye’den Evliya Efendi kuvvetleri Ermenilerin mahsur bulunduğu dört beş noktayı muhasara ederek muvaffakıyetle taarruz harekâtına devam ederken kendisi ve fedakâr arkadaşlarından birkaçının şehit olması harekâtı sekteye uğrattı. Geri alınan mevziler terk edildiğinden Ermeniler tarafından tekrar zapt edildi. Evliya Efendi’nin şehadeti büyük bir kayıptır.”
Şehit Evliya Efendi’nin oğlu Fehmi Evliya ise yine yıllar sonrası babasını şu cümlelerle anlatıyor;
“Harp başlayınca babam silahını kuşandı. Annem ona itiraz etti;
Efendi hep önde gidersin. Başına bir kaza gelirse ben iki çocukla ne yaparım?
“Hanım, hanım bana bak! Bu çete harbidir. Nizami asker harbi değildir. Yiğitlik göstermez, önde gitmezsem arkama kimse düşmez. Ben çalışmam öteki çalışmazsa bu vatan kurtulmaz. Bugün Maraş kurtulmuş iki çocuğunu kurban et deseler, onları kurban etmekten çekinmem. Onları canım kadar severim, fakat vatanımı daha çok severim.” der.
Vatanın kurtuluşu için çete arkadaşları ile birlikte Maraş’ın hemen hemen yarısını düşmandan temizler. Evliya Efendi’nin çeteleri nereye varsa düşmanı bozguna uğratır.
Böylece babam şehit olurken annem 18 yaşında dul kalır. Ablam 2,5 yaşında ben de altı aylık yetim kalmışız.
Babamın sağlığında evimizin karşısındaki dedemin evi yanarken bizim ev de yanmış. Oturacak bir yerimiz olmadığından bir akrabanın evine sığınmışız. Bu harbin kahramanları olan birçok hemşerimiz gibi.
Baba yok. Baba ocağı yok. Servet, sağmen yok. Bu harpte kim bizim kadar yanmıştır gösterebilir misiniz?
O zaman harpte evi yananlara ev verirlermiş. Harpten sonra bizim kimsemiz olmadığı, yol gösterenimiz de bulunmadığı için bize verecek ev kalmamış. Biz de kendi yurdumuzda muhacir olmuşuz.
Okul çağından evvel kurtuluş bayramlarında beni her sene bir ilkokul önünde bayrağın altında merasime götürürlerdi. O zaman Maraş’ın evleri damdı. Maraşlı hanımlar kurtuluş bayramlarını bu damların süyüklerinden seyrederlerdi. Beni okulun önünde göğsümde istiklal madalyası ile görünce; Gadanı alayım, Evliya Efendi’nin oğlu, Evliya Efendi’nin teberriği diye uzaktan severlerdi. Bu asil Türk kadınları, analarımız, bacılarımız babama olan saygı ve sevgilerini onun hatırası önünde yürekten duygularını belirtirlerdi. Uzun kış geceleri ocak başında hep kahramanlık hikâyeleri dinleyerek büyüdüm. Babamın aziz kanının aktığı baba, dede yurdum vatanım Kahramanmaraşlı olmaktan da şeref duydum.”