Mümtaz Eren’in Hatıraları

Mümtaz EREN
(Kuvayi Milliye Mücahit ve Gaziler Cemiyeti
Maraş Şubesi mürakabe heyetinden)

MARAŞ HARBİ VE HATIRALARIM

Maraş’ta Milli Mücadeleye doygu ve mecburiyet İngilizlerin işgali üzerine başladı.

Bu işgal kuvvetlerini karşılamak üzere Ermenilerin yaptıkları nümayişte Türklere karşı yapılan hareket hazmedilmez bir halde idi. Hatta işgal edilen yerlerin Ermeni yurdu olacağı ve işgal kuvvetleri arasında Ermeni Tabur ve Alaylarının bulunacağı ve Türk idaresine son verileceği açıkça ilan ediliyor ve kendilere karşı kahir bir ekseriyetin varlığını, benliğini hiçe sayarak Dini Mukaddesatları ve izzeti nefsi milliği rencide edecek hareketlerden çekinmiyorlardı.

İngiliz işgal kuvvetleri de Ermenilere karşı o kadar uysallık gösteriyordu ki kendilerini memnun etmek için tehcirleri esnasında Maraş’ta Mutasarruf iken Sivas Valisi olan İsmail Kamelin celp ve tevkif edilmesi ve tehcirle alakalı gösterilen memleket eşrafının tebit olunmaları için tahkikat yapılması ve Ermenilerin asıldığı yere açtıkları hukuk davalarının yürütülmesi için idari ve adli makamlara baskı yapılmakta ve İngiliz divan-ı harbince Çavuş Emini zâde Ali Efendi’nin tevkif edilerek Halebe sevk olması ve daha buna benzer hareketler çekilmez bir hale gelmişti. 

İngilizleri Fransızların değiştireceği ve Fransızların işgallerinde Ermenilerin daha şımarık ve mütecaviz bir vaziyet alacakları belli idi.

Nitekim 30 Teşrinisani 1919 Perşembe günü Fransızlar Maraşa girdi. Giren bu işgal kuvvetleri arasında Ermeni askerleri de bulunuyordu. Bunların istikbaline giden Ermenilerin yaptıkları nümayiş İngilizlere yapılan nümayişten daha bambaşka idi. Bunların küfür ve hakaretini işitmemek için halk evlerinden dışarı çıkmamak zorunda idi. Bu vaziyet karşısında yaşamak hakkı kalmamış olduğuna karar veren Maraşlılar mücadele için tedbir almak üzere yer yer gizli toplantılar yapmağa başladılar.

Evvela memleketi on semte ayırdılar. Her semt halkı kendi aralarında seçtikleri heyet içinden birer kişiyi Heyeti merkeziye üyesi intihap ettiler. Bu üyeliklere seçilen zatlar da şunlardır: Arslan Toğuzata, Belediye Reisi Hacı Bekir, Rafet Hoca, Hüdayi Tahsin, Çuhadar Hacı Mehmet, Evkaf Memuru Evliya, Dedeoğlu Mehmet, Şişmanoğlu Arif, Kocabaş Hacı Naci, Kocabaş Hacı Ahmet, Nafia Mühendisi Abdüllatif’tir.

Bunlar da aralarında yaptıkları intihapta Arslan Toguzata’yı birinci reisliğe, Rafet Hocayı ikinci reisliğe seçerek Hacı Nuriyi veznedarlığa, Tapu memuru Faiki de katipliğe tayin ettiler

31 Teşrinievvel 1919 Cuma günü ikindi ve akşam arasında Uzunoluk Hamamından çıkan Türk kadınlarına Fransız askeri kisveli birkaç Ermeninin saldırması üzerine bunların feryadına koşan oradaki halk bu Ermenilerin silahlarile karşılanarak birkaçı da kurşunla yaralandı.

Bu müessif vak’ayı gören Sütçü İmam peçesi yırtılmasından bayılan kadınla yerde yatan Çakmakcı Saidi gözile süzdü. Kadının peçesini yırtan ve Saidin canına kıyan Ermeni canavarını tabancasile yere serdi ve kaçtı.

Bu kahramanı öldürmek için takip eden Ermeniler bulamayınca iki gün sonra dayısı oğlu Tiyeklizade Kadir’i Şeyhadil caddesinde intikam kastile şehit ettiler. Merhumun tabut içinde alınan fotoğrafı Arslan Toğuzata da mahfuzdur.

Güzel güzel dalgalarile gönüllere sürur veren ve hervakit kalenin burcunda çekilmekte olan mukaddes bayrağımızın 28 Teşrinisani 1919 Cuma günü Fransızlar tarafından indirilmesi memleketi matem içinde bırakmıştı. Bunu gören Mehmet Ali Kısakürek halkı galeyana getirmek için aşağıdaki beyannameyi yazarak Camii kebirin içine ve abdest alınacak mahallere namazdan evvel koyarak evinde vaziyeti intizar etti.

Beyanname aynen şöyle yazılmıştı: (Ey milleti necibe, vaktine hazır ol. Bin üç yüz senedir Allahını peygamberini memnun ettiğin bir din ölüyor.  Yani ecdadının kanı pahasına feth ettiği bir kalenin burcundaki Alsancağın bugün Fransızlar  tarafından indiriliyor. Şimdi acaba bunu geri yerine koyacak sende birkaç yüz İslam kanı ve gayreti hiç mi yok? İğtişaş arzu etmiyelim. Pürvakar ve azamet olarak sade Alsancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar geri azamı ve mehabetle yerlerimize avdet edelim. Korkma seni burada birkaç Fransız kuvveti kıramaz, sen mevcudiyetini gösterecek olursan değil birkaç yüz Fransız kuvveti hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol.)

Namazdan evvel camie girenler tarafından bu beyannameler alınarak okunuyor ve camie mütemadiyen girmekte olan kimselere de anlatılıyordu. Hüzün içinde bulunan halkı beyanname son derece galeyana getirmişti. Biraz sonra cami hınca hınç dolmuş ve namaz zamanı da gelmişti. Bu sırada halk arasından “cemaat kaleden bayrağımız inmekle Türk ve İslam hâkimiyeti kalmamış demektir, hakimiyeti olmayan yerde ise Cuma namazı kılınamaz, şimdi farzdan evvel farz çıktı, evvela bunu eda etmek lazımdır.”

Bütün cemâat câmiden çıkarak bir i’tidal dairesinde aldıkları müteaddit bayraklarla tekrar kalaya bayrağı çekmek için giderken vaziyeti gören Fransız Jandarma mülâzım Kenan’ın bunlara karşı (Ben iki hafta evvel İstanbul’da idim. Orada hükümet de yok bayrak da) demesi nefretle karşılanarak durmadan kalaya tırmanılıyordu. Bunu gören kaledeki Fransız jandarmaları kalenin bir tarafına gizlenmişti. Kaleye ilk çıkanlar arasında olup da halen hayatta bulunan ve Onbaşı ismile anılan Zeliha Hoca oğlu Osman ismindeki kahraman tarafından Fransızların, direğinden indirilerek bir tarafa attıkları o mübarek bayrağımız hürmetle alınarak öpülüp geri yerine takılmış ve bu suretle dalgalanmıya başlamış olan sevimli bayrağımız bütün yüzleri güldürmüştü.

Oradaki saklanan Fransız jandarmaları da kovalanarak kalede cemaatle namaz kılındı ve geri dönülerek hükûmete gidildi.

Memlekette âsayiş hergün bir gün evvelkine nisbeten daha bozularak ticâret dahî yapılmayacak bir duruma gelmişti. Belediye çarşısında küçük bir dükkanda tuhafiyecilik yapmakta idim. İki Ermeni askeri geldi, o zaman memlekette alış veriş gümüş para ile yapılmakta idi. On kuruşluk eşya aldılar. Aldıkları bu eşyanın bedelini verecekleri yerde, “sana vermiş olduğumuz mecidiyenin niçin artanını vermiyorsun, şimdi seni Fransız kumandanına götürürüz” diye tehdit ettiler. Belalarını def için satılan eşyadan başka kendilerine 10 kuruş da para vermiştim. Bana yapılan bu muamele diğer esnaflara da tatbik edilmekte ve Ermeniler tarafından yapılan facialar durmadan birbirini takip etmekte, ihtidâ edipte Müslümanlarla evlenen kadınlar evleri basılarak alınmakta ve adamlar öldürülmekte idi. Hatta benimle İstanbul’a giden Telgraf Müdürü Muharremle Nuri ismindeki şahıslardan Muharremi Osmaniye ile Toprakkale arasında trende feci bir surette öldürdüler. Nuri ile ben çok güç bir şekilde Bozantı’ya vasıl olabildik.

Yapılan bu Ermeni mezalimi hakkında  Müdafai Hukuk Cemiyeti tarafından Antep’teki Fransız Komutanlığı’na çekilen 2 Teşrinisani 1919 tarihli protostoyu Fransız Erkani harp kaymakamı Mösyö Abadî yazmış olduğu Türk Verdonu adlı eserinin 86 ıncı sahifesinde aynen şöyle yazmaktadır:

8 aylık bir İngiliz işgalinden sonra memleket Fransızların yeni işgaline geçti. İngilizlerin işgali esnasında hissiyat-ı Milliye ve Dîniyeyi rencîde edecek mahiyette hiçbir vak’a hadise olmamıştır.

Bütün cihanda mağlum olan Fransız adalet ve medeniyetine istinat eyleyen bizlerin kalbinde bu işgal dolayısı ile hiçbir tebeddül hâsıl olmadı fakat ekseriyeti Adana ve civarındaki Ermenilerin teşkil eylediği işgal kıtaâtı muvasalatları tarihinin ertesi gününden itibaren Müslümanlar hakkında büyük bir hissi adalet göstermekten çekinmediler. Bunların irtikap eyledikleri efal polis raporu ile sabit olduğu gibi Fransız ve İngiliz kumandanları tarafından da gözle görülmüştür. İrtikap olunan efal bervech zîrdır:

Maraş harbinde Mümtaz Eren başkanlığındaki bir çete gurubu

A-Ermeniler sokak ve çarşılardan geçerlerken tesadüf ettikleri Müslümanların Dinine sebbüşetm etmektedirler. Bunlar meyanında kisvesinin şayani ihtiram olmasına rağmen bir hoca düçarı tecavüz olmuştur.

B-Uzunoluk Hamamı civarında toplanan müsellah Ermeniler zavallı Müslüman kadınlarının çarşaflarını sırtlarından almağa teşebbüs etmişlerdir. Bunların imdadına koşan Hacı İmam, Sayit Efendi, Gafar Gabüloğlu Osman naminde 3 Müslüman bunlar tarafından dibcikle ve kurşunla ağır surette mecruh edildiler. Ayni zamanda medresede üzerine ateş ederek Zülfükar Çavuşoğlu Hüseyin’i şehit ettiler.

C-Müslümanları gatledüp kadınlarını alacaklarını Kışla yolu üzerinde bağıra bağıra ilan ettiler.

D-Tarafınızdan verilen teminatın akebinde bir Müslüman muhaciri alçakcasına katledildi. Kahir bir ekseriyetin dûnünde kaldıklarını ve kendilerine lazım olan dersi verebilecek kuvvet ve kudrette bulunmadığımızı bilen bu canavarlar hissiyatı Dîniye ve Milliyemize tecavüz ederek Müslümanların gayzını intaç edecek nahoş ef’alın hudüsüne hizmet eylerler lakin bunlara rağmen Müslümanlar soğuk kanlılığını muhafaza ederek mukabele ibilmişle tenezzül etmediler biz asayişi temamen tesis etmekle beraber salıfülzikir hadisatın galeyan tevlit eylediğini Hükümeti muhalliya ile guvvavi işgaliye Komutanlığına ihbar eyledik. Kumandan verdiği cevapta ibrazi mahcubiyet etmekle beraber bir daha bu gibi vakayıın tekerrür etmeyeceğini de işar ediyordu. Böyle söylenmesine rağmen işğal kıta’sı yanında bulunan Ermeniler yine cinayet iga ediyorlardı. Bu nevi vakayi her gün tekerrür edip duruyordu. Bundan başka Müslüman ahâlinin namus ve haysiyetine tahti eminiyette olmadığını düşünmek hakkını haiz olduğumuzu Kemali hürmetle arz ederiz.

Şer’i ve mantıki olan metalibimiz nazarı dikkate alınamadığı takdirde mesuliyetimizi ve şikayetimizi Meclisi Aliye isma edeceğiz, cevabınıza intizar eyliyoruz. (11 İmza Eşraf ve Memurin)

Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti bir taraftan bu protestoyu vermekle diğer taraftan da teşkilatını yapmış ve bu teşkilatta vazifelendirien mücahitler arasında ben de Kayabaşı Mahallesi gurup komutanlığına tayin edilmiştim.

Diğer gurup kumandanları gibi harp hazırlığından olan ve önceden yapılması zaruri ve elzem bulunan ve mazgal tabir edilen menfezleri bina divarlarının iç tarafından caddeleri, köşeleri ve bilhassa mühim noktaları tarassut ve ateş altında bulundurabilecek bir şekilde yollarda gezen Fransız devriyelerine hissettirmeden dış divarların sıva kısmına kadar olan mahallerini deldirmiştim. Harbin başladığı gün başlamadan önce yani 21/1/1920 tarihinde şimdi lise okulu yapılan bina evvelce Amerikan Koleji olmasından orada ikamet eden Fransız kumandanı General Keret şehrin teslim edilmesi için ileri gelen bazı eşhasla memurları oraya çağırtılmasile vaziyet son derece nezaket kesbetmiş olmasından durumu tarassud etmek ve alınacak habere göre hareket edilmek için bazı mücahitler tarassutcu gönderilmiş ve getirecekleri malumata Kayabaşı çarşısında intizar edilmişti.

Fransız kumandanı celbettirdiği bu zevata istilâya uğraya ve yarıya yarıya Ermeni ile karışık bulunan bir memleket halkının Fransız gibi muazzam bir devlete harbetmesine imkan olmadığından şehrin yanıp yıkılmaması ve su yerine fuzuli kanların akıdılmaması için kağıtsız ve şartsız teslim olunmasın aksi takdirde bütün mesuliyetin kendilerine razı olacağına dair ihtarı menfi karşılanmış olmasından bunlardan mutasarrıf vekili Cevdet, Jandarma Binbaşısı İsmail Hakkı, Belediye Reisi Bekir Sıtkı, Nafıa Mühendisi Abdüllatif, Şişman Arif ve Kocabaş Hacı Nuri’yi tevkif ederek diğer eşhası halka nasihat etmeleri için serbest bıraktığını, gönderilen mücahitlerden harbte büyük hizmetleri sebkeden Hacı Eyüp Hayri’nin koşa koşa gelerek haber vermesi üzerine harp etmenin zamanı gelmiş olmasından yüksek sesle mazgal başına diye silah ve vazifeleri başına davet eylediğim mücahitler süratle dükkan ve kahvelerini kapatarak mazgalları başına koşuşmuş ve ben de mavzerimle evimizlen ittisalindeki Hayrat Pınarı yanına varmıştım. Oraya çok yakın olup ta harpten sonra kahramanca  harpte evini yakmasından hükümetçe kendisine ikram edilen Muhittin Karakızın evi Ermeni evi olmasından orada Fransızların karakolu bulunmakta ve evimizin cenup kısmındaki evlerin kısmı azamı da Ermeni evlerini teşkil etmekte olmasından, caddelerle köşelerin tutulduğunu kendilere anlatmak için beş el silah attım ve emri kumanda yerine gittim. Bunun üzerine evvelce hazırlanmış olan mazgallardan tüfekler çıkmağa sağ ve soldan silah sesleri gelmeğe başladı.

Düşmanın kısm-ı küllîsinin bulunduğu Abarabaşı Kilisesinden de düğün yapılıyor gibi maneviyamızın kırılması için çalınan bando sesleri bilakis mücahitlerin hırsını artırıyordu. Bu sırada harbin başladığına dair teşkilatı idare eden Arslan Toğuzata’dan harp emri de alındı. Bu emirde şöyle yazıyordu: (Arkadaşlar harp başlamıştır. Allahın inayeti, Peygamberin rûhaniyeti, Din kardeşlerimizin fedakarlığı ile her şey göze alınmıştır. Vatanımız, bir fert kalıncaya kadar düşmana teslim olmayacaktır. Gayret bizden, Tevfik Allah’tan) Bu emir mücahitlerin galeyanını büsbütün artırmış ve her 24 saatte bir yeni harp emri ve parolalarda gönderilmişti.

Harbin 14 üncü günlerinde idi. Mücadelenin başladığı andan itibaren geceli gündüzlü durmadan aslanlar gibi mazgallarında düşmanla çarpışan mücahitleri değiştirmek ve biraz olsun istirahat ettirmek icap ediyordu. Bunun için harpte ve bilhassa düşmanın meskun bulunduğu binaların yakılmasında hizmetleri sebkeden ve Vezir Hoca namile anılan Mehmet Alpaslan ile şehre yarım saat mesafede bulunan Arapkirli Çiftliğindeki Kılınç Ali’nin yanına yardım çeteleri arasında cesurluğu ile anılan Benli Ökkeş de varidi. Kendimi takdim ederek cephenin vaziyeti hakkında izahat verdim. Ve bilhassa mıntıkamızın Kışla ile Abarabaşı Kilisesine çok yakın olmasından ehemmiyetini tebarüz ettirerek cepheyi görmesini ve biraz da kuvvet vermesini kendisinden rica ettim. Ve Abarabaşı Kilisesindeki düşman kuvvetlerinin derinden caddeyi yarmak suretile Doktor Sait Emirmahmutoğlu’nun evinin yerleri ve civarındaki evlerin evvelce Ermeni evi olmasından oradaki kuvvetleri ile ve bilhassa Kışladaki kuvvetlerle irtibat temin etmek istediğini de ilave ettim.

Görüşmemize cevaben Kılınç Ali kendisi gidemiyeceğini söyliyerek 30 kadar çete verdi. Bunlarla şehre gelirken Kümbet mevki’ne gelince şehrin muhtelif yerlerinin yanmakta ve tüfek seslerinin gökleri çınlatmakta olduğunu gören bu çeteler (biz şehre girersek tekrar çıkamayız……

İstilaya uğramış diğer memleketlerede kendi kendilerini kurtarmakta örnek ve yardımcı olan böyle bir memleketin şimdiye kadar tarihi yazılmamış olmasından geldiği günden beri şehrimizin imar ve ihyası için durmadan çalışan Sayın ve kıymetli valimiz İbrahim Öztürk’ün bu cihette yüksek nazarlarından kaçmamış olmasından şimdiye kadar ihmal edilmiş olan Maraşımızın bu tarihini yazdırmak istediğini ve hatta bunun için de Hususi Muhasebe bütçesinden 5000 liralık bir tahsisat ayırttığını ve Belediye bütçesinden de 5000 liralık bir tahsisatın ayrılması için teşebbüse geçtiğini memnuniyetle haber aldık. Kendisine şükranlarımızı arzeder ve bu tarih yazılırken o günü yaşamış, o günün ruhi tesiri altında heyecana gelerek her şeyi göze alıp en büyük fedakarlık ve cesareti göstermiş ve Türk tarihinin bir destanını yazmakta bulunmuş mücahit Maraşlıların fikrine istinat etmeyen ve muhtemelen şahısların ve partizan kimselerin bu davada söz sahibi edilmemesini yine genç yaşta büyük bir idari başarı gösterdiği herkesce müsellem olan Sayın Valimizin iltifat etmeyeceğine emin bulunuyor ve bu hususların dikkatle üzerinde durulacağına inanıyorum.

Not: 7, 8, 9, 11, 12, 14 Şubat tarihli nushalarımızda bazı mürettip hataları vukubulmuştur. Yazardan ve okuyucularımızdan özür dileriz.

Engizek Gazetesi, 7-15 Şubat 1957  

DESTANLAŞAN ŞEHİR KAHRAMANMARAŞ

Mümtaz EREN

İNGİLİZ İŞGALİ

Birinci Cihan Harbinde şanlı ordumuz yedi cephede yedi devletle kahramanca  savaşmış, fakat müttefiklerimizin yenilmesi üzerine, biz de Mondros Mütarekesine yenik olarak oturmuş ve şartlarını kabul etmek mecburiyetinde  kalmıştık. Bu mütarekenin verdiği yetkiyle yurt dışına çıkarılan Ermeniler tekrar memleketimize geldiler. Bir uğursuzluk Maraş topraklarını  işgal etmişti sanki. Gökyüzünü kara bulutlar kaplamıştı. 1919 yılının takvimi Şubatın 23 nü gösterirken, Şehrimizi İngilizler işgal etti. Maraşı hüzne bürüyen  işgal Ermenileri çılgınca sevindirdi.

İngilizler beraberinde Hintli  Müslümanları ve gönüllü Ermeni askerlerini de getirmişlerdi. İngiliz himayesinde büsbütün şımaran Ermeniler 26.02.1919 da bir Nadirli  köyü vatandaşımızı şehit etti. Üzücü hadiseler devam ediyordu artık. İngilizler Ermenileri kullanarak şehrin ileri gelenleri hakkında tahkikata başladılar. Ermeni göçünde Maraş Mutasarrıfı bulunan Sivas Valisi İsmail KEMAL Bey mahkemeye çağrıldı. Suçsuz buluna Ali Bey beraat etmişse de Ermeniler, tekrar İngilizleri tahrik ederek Emin oğlu Ali Efendi ile
Halepteki Divanı Harbine gönderildi. Bu suçsuz vatan evlatları oradan da suçsuz bulunarak serbest bırakıldılar. Daha buna benzer birçok olaylar birbirini takip ederken, İngilizlerin Maraştan gideceği yerine Fransızların geleceği haberi yayılmaya başladı.


 FRANSIZ İŞGALİ

Maraşın topraklarında işgal kuvvetleri mantar gibi bitiyor; göğünde kara bulular gün be gün yoğunlaşıyordu. Fransızların işgal haberi yine mateme bürüdü şehri.29.10.1919 Çarşamba günü Ermeniler ellerinde Fransız bayrakları bu defa da Fransızları karşılayacaklardı. Gene Maraşlılar suskun, Ermeniler ise çığırtkandı. Kadınlı-kızlı kalabalık bir Ermeni topluluğu bandolarıyla Yüzbaşı Jolle kumandasındaki ilk kuvvetleri Aksu köprüsü yanında karşıladılar. Bunu; De-Fontzine kumandasındaki 400 Ermeni (Gamavor), 1000  Fransız, ve  500  kişilik Cezayirli ikinci bir kuvvet takip etti. Şehre Fransız ve Ermenileri yücelten Türkleri küçük düşürücü sloganlarla girdiler. Ermeni soysuzluğu Maraşlının yüreğinde yeni yaralar açtı..

SÜTÇÜ İMAM OLAYI

Fransız işgalinde Ermeniler yaptıkları  taşkınlığın sorulacağını  hiç düşünmemişlerdi. İşgalin ikinci günü Maraşlının sabrını taşırdılar. 31 Ekim 1919 Perşembe günü ikindiden bir müddet sonra, Uzunoluk  Hamamından çıkan  Maraşlı kadınları Fransız elbisesi giymiş birkaç Ermeni karşılayarak; Artık burası Fransız memleketi, peçeyle gezilmez..  sözleriyle peçesini açmaya kalkışmıştı. Namuslu Türk kadını yere yığılıp kaldı. Bu olay üzerine diğer kadınlarda avazları çıktığı kadar bağırdılar. Kadınların imdadına hamamın yakınında bulunan kahveden   Maraşlılar yetişti. Kadınları kurtarmak isteyen Çakmakçı Sait, Gaffar Kabuloğlu Osman,  Ermeni  askerlerinin sıktıkları kurşun ve dipçikleriyle ağır şekilde yaralandılar ve Çakmakçı Sait şehit oldu.. Türkün namusuna, canına el uzatan soysuz Ermeni bununla yetinmeyip, Türkün  dinine, vatanına ve bayrağına  hakaret edip, oradaki insanlara saldırı da bulundular.

Bu üzücü ve acı olayı gören, kırk beş yaşındaki  kırçıl sakallı, uzunca boylu,  Hicaza gittiği için hacı lakabıyla anılan Uzunoluk Hamamının yakınında ki dükkânında süt satan ve dükkanının karşısında ki  Uzunoluk Camiinin Müezzini Sütçü Hacı İmam derhal
dükkânından fırladı..  Karadağ tabancası ile  Türk kadınının peçesini yırtan, Sait adlı vatan evladını şehit eden katil Ermeniyi kurşunlarla yere serdi… Ortalık bir anda karıştı. Sütçü İmam bu esnada evine geldi. Akşam karanlığında Bertiz istikametinde yola koyuldu. Bertiz çete teşkilatına iştirak etti.

İlk  kuşunu sıkan bu soylu  vatan evladı bir destan kahramanı olarak Maraşlıların gönlünde taht kurarak efsaneleşti. İzini bile  bulamayan Ermeniler, ertesi günü dayısının oğlu Tiyeklizade Kadir Efendiyi Şeyh Adil Caddesinde işkence ile öldürerek intikamlarını hunharca aldılar. Maraşlı bir şehidini daha bağrına basmış oldu böylece.  Fransız himayesinde bulunan insanlıktan nasiplenmemiş bu zavallılar hiç yoktan hadise çıkartarak Maraş ve Maraşlı da  huzur bırakmadılar..

TÜRKLER TEŞKİLATLANIYOR

Türkler teşkilatlanma lüzumuna inanarak Müdafaayı  Hukuk Cemiyetini kurdular. Bu cemiyet Maraşı 10 mıntıkaya ayırdı. Her mıntıkaya bir grup komutanı tayin edildi. Bu teşkilatta kışlanın karşısındaki Kayabaşı Mıntıkası Grup Komutanlığı bana verildi. Biz grup komutanları harpten evvel yapılması lâzım olan ve mazgal tabir edilen menfezleri, caddeleri, köşeleri görecek şekilde duvarların iç tarafından sıva kısmına kadar deldirip gerekli savaş hazırlıklarını  yapıyorduk. Şube ve Jandarma dairelerinden 1300 silah tedarik ederek savaşa hazırlanıyorduk.  Artık silahların patlaması an meselesiydi.

27 Mayıs 1919 Perşembe günü akşamı Ermeni  Hırlakyan’ın evinde Guvarnör Andre’nin  şerefine  verilen ziyafette, Yüzbaşı Andre Hırlakyan’ın torunu  Virjini Helene’yi dansa kaldırmak istediğinde şu cevapla karşılaştı:

Sayın Guvarnör , sizle dans etmeyi şeref kabul ederim; mazeretim şu ki, Türk bayrağının olduğu yerde dans edemem. Maraş kalesine Fransız bayrağı çekildiği zaman, emrinize hazırım, der. Bu cevap üzerine Andre kalede dalgalanan Türk Bayrağını indirttirdi.
Ermenileri çılgınca sevindirdi.

Bir gün sonra cemaat cuma namazını kılmak için Ulu Camide toplandı. Cami hınca hınç dolmuştu. Namaz vakti yaklaştıkça cemaatın heyecanı artıyordu. Herkes bayrağını göndere çekmek için canını feda etmeye hazırdı. Böyle bir zaman da Mehmet Ali Kısakürek’in
bayrak hakkındaki beyannamesi Maraşlının ıstırap ve heyecanını büsbütün artırmıştı. Bu beyanname cemaatın görebileceği yerlere bırakılmıştı. Beyanname metnini okuyalım:

Ey millet-i necibe-i Osmaniye, vaktine hazır ol. 1300 küsur seneden beri Hz. Allah’ı ve Peygamberi  zişanının  hizmetine razı ettiğin bir din ölüyor. Yani ecdadının kanı pahasına fethettiği bir kalenin burcu borusundaki Al Sancağın bugün Fransızlar tarafından
indirilip, yerine kendi bandıraları konuldu. Şimdi acaba bunu yerine koyacak sende birkaç yüz İslâm gayreti hiç mi yok! İğtişaş arzu etmeyin. Yalnız pür vakar ve azamet olarak ol Al Sancağımızı geri yerine koyalım. Tekrar kemal-i mehabetle yerlerimize avdet edelim.
Korkma, korkma seni buradaki birkaç Fransız kuvveti kıramaz. Sen mütevekkilen Alellah kendi mevcudiyetini gösterecek olursan, değil birkaç Fransız kuvveti, hatta bütün Fransız milleti kıramaz. Buna emin ol.”

Cemaat heyecanlı, düşünceli ve sabırsızdı artık. Bir an evvel kalede Türk Bayrağının dalgalanmasını istiyordu. Ali Sezai Efendi, cami avlusunda; “Kalesinde Fransız Bayrağı dalgalanan beldede cuma namazı kılınması caiz değildir.” diyerek, mücadelenin ilk işaretin verdi. Müteakiben, Ulu Caminin imamı Rıdvan Hoca, Ulu Camii’nin minberinden kaleyi göstererek; “hâkimiyet olmayan yerde cuma namazı kılınmaz. Hâkimiyetin işareti bayraktır. Hakimiyetsiz bayrak olmaz! Sözleri  halkı can-evinden tutuşturdu.

Artık bu insan selini kimse durduramazdı. Camiinin sancağı alınarak halk birbirini çiğnercesine Allah!  Allah!  avazıyla kaleye koştu! Kaleye ilk çıkanlardan Onbaşı Osman ERŞAN  adlı yiğit bayrağımızı yerden alarak öpüp direğine çekti! Halkın tevhit ve tekbirleriyle bayrağımız kalemizde tekrar dalgalanmaya başladı! Ve gönül rahatlığı içinde cuma namazı kılındı.

Cumadan sonra doğru hükümete gidildi. Halk mutasarrıfa şu ultimatumu verdi: Fransız Guvarnörü hükümetten çıkarılacak. Bayrak cuma günleri kaleye çekilecek. Fransız jandarmaları hükümeti terk edecek. Bu söylediklerimizi  yapacak güçte değilseniz biz, yapacağımızı biliriz. Ultimatum  bir tehditle bitiyordu. Şartların kabulü üzerine halk hükümetten ayrıldı.

21.01.1919 Çarşamba günü memleketin ileri gelenleri Fransız  Generali Keret tarafından hükümete davet edildi. General şöyle dedi:

Görüyorum ki Maraşta asayiş bozuk. Halkta bir itimatsızlık var. Anlamıyorum neyinize güveniyorsunuz. Askeriniz, hükümetiniz yoktur. Buna mukabil içinizdeki Ermeniler silahlanmıştır. Fransız gibi bir düvel-i muazzamanın işgali altında bulunuyorsunuz. Şehrin harap olmaması için halka nasihat etmenizi tavsiye ediyorum. Fransız medenî bir hükümettir. Şehriniz imar edilecek ve işlerinizin görülecektir, dedi.

Bu teklifin heyetçe menfi cevapla karşılanması üzerine Bayındırlık Müdürü serbest bırakılarak diğerlerinin tutuklandığını Hacı Eyüp Hayrı bana bildirdi. Bu kötü haber Maraşlının yüreğindeki savaş kıvılcımını alevlendirdi. Artık savaş her an başlayabilirdi.

MARAŞLI  FRANSIZI  KOVUYOR

Tekmil  Maraşlı savaş emrini bekliyordu. Nitekim öyle oldu. Savaş başlamıştı.. Müfrezemdeki mücahitlere yüksek sesle; Mazgal başına! diyerek oradaki mücahitleri  silah ve vazifeleri başına davet etmem üzerine kahve ve dükkânları kapatarak mazgalları başına geldiler. O gün Fransız devriyesine sıkılan silahla harp bilfiil başlamış oldu.

22 gün geceli gündüzlü devam eden savaşta Maraşlı her türlü fedakarlık ve kahramanlığın tarihte rastlanmaz bir örneğini gösterdi. Bu insanüstü kahramanlık ve fedakarlık karşısında tutunamayan düşman 11 Şubat 1919 da sabaha karşı Ermenilerle birlikte Maraştan kaçarak canlarını kurtarmak zorunda kaldılar. Maraşlıların yarattığı destan diğer şehrin insanlarına da örnek olmuş, onlar da bu kahramanlıktan cüret alarak, düşmanı memleketlerinden çıkarmak için mücadele etmişlerdir. Kendi şehirlerini kurtaran Maraşlı mücahitler komşu ve diğer vilayetlerin de zaferlerine yardımcı olmuşlardır. Maraş Kuvvayi Millî Cemiyeti başkanı Muhterem Arslan Toğuzata  büyük bir kuvvetle Antep cephesine takviye kuvveti alarak aktarıldı. Ben de (Mümtaz EREN) Yürükselim Beyin emrinde Osmaniye’den düşmanları çıkarmak için yardımcı oldum. 14 Mart 1920’den sonra Maraşlı Mücahitler İstanbul ve İzmir millî taburlarının Hatay Akıncı Müfrezesini teşkil ettiler. Bu vatan topraklarında eşsiz
kahramanlıklar gösterdiler.

Netice olarak Maraş Kurtuluş Savaşı nesilden nesile  anlatılacak büyük bir Türk Destanıdır. Bu destan Maraşın  şehitleri, gazileri ve necip halkıyla tarih sayfasının  bir gurur kaynağıdır.

Maraş harbi dönemi çeteleri