26 Ocak 1920
26 Kânûn-i Sânî 1336

altıncı gün

“Bugün de Fransızlar askeri mevzilerden ve önceden hazırladıkları Ermeni evlerinden gece ve gündüz bombardımana devam etti. Halen insan kaybının sayısını tespit etmeye imkân yoktur. Birçok ev ve barınağın dumanları, ölenlerin ve zulüm görenlerin ahu feryadı semaya ulaştı. Şehir viraneye döndü. Kim bilir ne kadar ocak söndü? Sağ kalan zavallılar da ateş ve açlığa mahkûm oldu. Acaba bu kan dökücü hareketler de medeniyet gereği midir?”
Harbin altıncı günü olmuştu. Düşman karakollarından atılan kurşunlar ölüm yağdırmaya devam ediyordu. Türklerin bu karakolların yakınına yaklaşmasına imkân yoktu. Bunlardan en çok etkili olan ise Şekerdere’deki kiliseydi. Strateji gereği Şekerdere Kilisesi civarındaki tüm evler ateşe verildi. Böylece karakol ve düşman cephaneliğinin bulunduğu kiliseye yaklaşmak ve hücum etmek mümkün olacaktı.
Pazarcık’tan gelen Kılınç Ali şehrin doğu kısmındaki semt teşkilâtları ile temasa geçmişti. Zülkadiroğlu Süleyman Bey kuvvetleri ile birleşerek vakit geçirmeden harekata başladı.
Bu arada Pazarcık Atmalı aşiretinden Yakup Hamdi Ağa’nın çeteleri doğu cephesine iltihak etmiş ve Kılınç Ali kuvvetlerini takviye etmişti.
Kılınç Ali, karargâhını Haznedarlı’ya naklederek Deliklitaş mevkiindeki düşman kuvvetlerine taarruz emri verdi. Bu taarruz ile Bulanık yolunu kesmiş olan düşman kuvvetleri imha edildi ve şehrin doğusu düşmandan tamamen temizlendi.
Yüzbaşı Kamil Polat o günü şöyle anlatıyor;
“Mustafa Kemal Paşa’nın emri ile Sivas’ta teşkil edilen iki yüz kişilik bir ester Süvari Bölüğü ve iki topla Maraş’a geldim. Rütbem Yüzbaşı idi. Siyasi durum icabı bütün asker, sivil kıyafette geldik. Bölükte üç teğmen görevli idi. Yolda katılanlarla beraber üç yüz kişi olduk. Cancık Mağarasında karargâh kurdum. General Dalamut’a ilk gülleyi atan benim.”
Yüzbaşı Kamil Polat’ın Sivas’tan beraberinde getirdiği Şınaydır marka topların namluları Tarsuslu Ahmet Çavuş, Bahri Çavuş ve İzmirli bir erin gayreti ile Kışla’ya çevrilerek ateş saçmaya başlamıştı. Topların yeterli miktarda mermisi yoktu. Bu yüzden çok bir fayda sağlamasa da varlığı halkın maneviyatını güçlendirmeye yetmişti.
Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey düzenli olarak Dâhiliye Vekâletine ve III. Kolordu Komutanlığına günlük rapor vermeye devam etmekte idi. Bugünkü telgrafta durumu şöylece özetlemişti:
“Vaziyet şimdilik uygunsa da durum gittikçe kötüleşiyor. Memur ve eşraf bulundukları yerlerden çıkamıyor. Kimseden haber alınamıyor.
Canı acıyan Müslümanlar kendilerini kurşun yağmuruna tutan Ermeni evlerini yakıp, Ermenileri (okunamadı) ediyor.
Hükümette ben ve ehliyetsiz bir Jandarma teğmeni ile birkaç polis ve jandarmadan başka kimse olmadığından ve bombardıman da devam ettiğinden engellenmesine imkân bulunamıyor.”
Cevdet Bey, aynı gün kaleme aldığı ikinci telgrafında ise şu bilgileri kayda geçer:
“Bugün de Fransızlar askeri mevzilerden ve önceden hazırladıkları Ermeni evlerinden gece ve gündüz bombardımana devam etti. Halen insan kaybının sayısını tespit etmeye imkân yoktur. Birçok ev ve barınağın dumanları, ölenlerin ve zulüm görenlerin ahu feryadı semaya ulaştı. Şehir viraneye döndü. Kim bilir ne kadar ocak söndü? Sağ kalan zavallılar da ateş ve açlığa mahkûm oldu. Acaba bu kan dökücü hareketler de medeniyet gereği midir? Bu millete başka taraftan imdat yok. Bari Allah imdat ede. Bombardıman ve müdafaa halen devam etmektedir.”
Şifreli olarak kaleme alınan bu telgrafa ilk cevap III. Kolordu kumandanı Albay Selahaddin Bey’den geldi;
“Durum bakanlığa ve ilgili makamlara acilen bildirilmiş huzur ve sükûn içerisinde bulunan şehri yakıp yıkan ve karışıklık çıkaranlardan, bu haksız yere intikam almak için dökülen kanın durdurulması ve sebebinin sorulması istenilmiştir. Maraş halkının milli camia ile olan irtibat ve meylinin yüce benzeri burada ve memleketin her tarafında kalben son derece milletçe gösterilen fedakârlığın güzel meyvelerinin yakında toplanması lutf-u ilahiyeden istenmektedir. Durum hakkında sık sık haberlerinizi beklerken Elbistan’la şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da haber alma ve haber verme işlerinin düzenli bir şekilde sürdürülmesine çalışılması.  Kötü ihtimallere karşı hazine mallarının israf ve heder edilmemesi ve kaybedilmesinin önüne geçilmesi amacı ile şubat sonuna kadar olan süre için memurların hak ettikleri maaş ve tutarının alıkonulup artanının eşraf ile halkın yardımları ile Harbiye ve Maliye Bakanlıklarının emri ve Sivas Defterdarlığının yazıları gereğince sıkı koruma altında bulundurulmak üzere Elbistan Mal Sandığına emniyet gözetiminde yollanmasının sağlanmasını rica ederim. Ayrıntılar ayrıca bildirilecektir efendim.” 
Albay Selahattin Bey’in bu şifreli telgrafına Cevdet Bey’in verdiği cevapta ise şöyle denilir:
“Vaziyet ne maaş dağıtımına ve ne de paranın Elbistan’a gönderilmesine elverişlidir. Çünkü memurlar ve eşraf bombardıman dolayısıyla bulundukları yerlerden çıkamamakta. Hatta kendilerinden haber bile alınamamaktadır.
Hükümette bizlerle birkaç jandarma ve polisten başka kimse yoktur. Bunlarla da iş görmek imkânsızdır. Canı yanan Müslümanlar kendilerine evlerinden ateş açan Ermenileri imha ve evlerini yakmaktadır. Şehirde gezilemediğinden engel olmaya da imkan yoktur.
Acil tedbir alınması ile beraber askeriyeden veya mülkiyeden ehil bir mutasarrıfın hemen gönderilmesini yoksa bombardıman kesilse bile vekâletin işi bitirmeye engel olduğunu arz ederim.”
Cevdet Bey açık bir şekilde vekaleten yürüttüğü görevin altında ezildiğini, Maraş’a tecrübeli bir mutasarrıfın acilen görevlendirilmesi gerektiğini dile getirmekte idi.
Bu arada Fransız ve Ermeniler hiç ara vermeden Türklere ait evleri birer birer yakmaya devam etmekte idiler. Buna rağmen harpte fiziki ve moral üstünlüğü Türklerde idi. 
 Cancık Mağarasını karargâh olarak kullanan yardımcı kuvvetler sokak çatışmalarının sürdüğü mahallelere sürekli olarak takviye kuvveti göndermekte idi. Elbistan Jandarma Komutanı Ahmet Muhtar Nakipoğlu, Muin Sinanoğlu Hamit, Hususi Muhasebe Memuru Topal Salih, Tapu Memuru Kazancıoğlu Sait ve Elbistan’ın Güblüce köyünden Tahir, komutalarındaki kuvvetler takviye olarak Kayabaşı’na yardıma gelmişlerdi.
Göksun’dan gelen Binbaşı Hasan ve Yedek Subay Bayram emrindeki kuvvetler ile Süleymanlı’dan gelen Binbaşı Cemil, Yüzbaşı Mahmut, Yedek Subay Sadi, Hacı Maksutoğlu İbrahim ve Hacı Aslanoğlu Ali Ruhi emrindeki kuvvetler Cancık Mağarasındaki karargâhı desteklemek için görevlendirilmişlerdi.
Cevdet Bey aralıksız bir şekilde şifreli raporlarına devam ederek bugün tarihi ile kaleme aldığı raporda şunları yazmakta idi:
“Bugün dahi şehrin bombardımanı ve yangını devam etti. Fransız karargâhında üç gün üç gece kendileriyle beraber, yersiz ve yataksız kuru tahta üzerinde dünya nimetlerinden mahrum olduğumuz mahkûm arkadaşlarım hâlâ Generalin elinde bulunmaktadır. Kendilerine yardım imkânı yoktur. Halk şehri ciddiyetle korumakla beraber yangın ve boğazlaşma devam etmektedir. Medeniyet maskesi altında yapılan bu haksız ve korkunç facialar karşısında ilâhi adalet beklenmektedir.”
Yazışmalar karşılıklı bir şekilde devam ederken şehir alevler içinde yanmaya devam ediyordu.
Bugünkü şehitler arasında yine siviller çoğunlukta idi. Divanlı Mahallesi’nden Aişe Hatun, Dumlupınar’dan Durdu Hatun, Divanlı’dan Elif Hatun, yine Divanlı’dan Rahime Hatun ismi tespit edilenler idi. Ayrıca kahramanca mücadele eden Eşbahzade Mehmet Efendi, Fındıklıoğlu Ali Çavuş ve oğlu İbrahim Efendi gibi çok sayıda şehit vardı.