Düşmanın aralıksız devam eden top atışları nedeniyle çıkan yangınlar evden eve atlayarak devam ediyor, şiddetlenen silâh sesleri içinde Maraş yanıyordu.
Bugünü en iyi anlatan Antep’te görev yapan Fransız komutan Abadi oldu. Türkçe olarak da yayınlanan hatıratında; “Maraş olaylarına ait insanı çıldırtıcı havadisler yayıldı” diyor ve devam ederek “Dükkanlar kapandı. Türk ve Ermeni eşrafı tarafından akdolunan bir toplantıdan sonra sokaklara, ahaliyi sükunete davet eden beyannameler yapıştırıldı,” der.
Düşmanın kuvvetli mevki ve yığınaklarından olan Kaledibi Kilisesine ve Kale etrafındaki evlere çeteler tarafından taarruz edilerek buralar susturuldu. Türkler insiyatifi tamamen ele almışlardı.
Acemli semtindeki Evliya Efendi kuvvetlerinin başında Göllülü Yusuf Çavuş bulunmakta idi. Yazıcıoğlu Mansur, Celiloğlu Ziya, Hüdayioğlu Derviş, Ahmet Çavuş, Evliya Mustafa da bu kahramanlar arasında idi. Evliya Efendi kuvvetleri köylerden gelen çetelerle sürekli takviye edildiğinden harbin en faal, en kuvvetli ve en yaman unsuru olmuştu.
Bugünün şehitleri arasında Berber Ali’nin yanısıra; Ali Çavuş, Ahrazoğlu Küçük Mehmet, Cırlavukoğlu Mustafa, Emir Ahmetoğlu Süleyman, Kalaycıoğlu Ahmet, Kütükçü Hasanoğlu Hasan, Nalbantzade Hacı Hasan, Rıdvanoğlu Mehmet, Veli İmamoğlu Mustafa Efendi vardı.
Düşmanın kurşun yağmuruna tuttuğu ve top gülleleri ile cehennemi bir yangın yerine çevirdiği Türk mahallelerinde çok sayıda kadın ve çocuk da şehit düşmekte idi. İsimleri tesbit edilen bugünkü şehit kadınlar arasında; Döndü Hatun, Duran Hatun, Hatice Hatun, Huri Hatun, Hatice Hanım (Şirikçioğlu) ve Fatma Hatun (Tepebaşılı) bulunmakta idi.
Başta Şeyh Ali Sezai Efendi olmak üzere Maraşlı alim ve hocalar verdikleri vaaz ve nasihatlerle halkın direncini güçlendiriyor, şehitlik ve gazilik için onlara bilinç aşılıyordu. Şeyh Ali Sezai Efendi’nin Cihat Risalesi’nden alınan paragraflar dilden dile aktarılıyordu. Bu metinlerden birinde Şeyh Ali Sezai Efendi şöyle seslenmekte idi:
Artık her Maraşlı biliyordu ki zaman düşmana karşı harp etmenin farz olduğu zamandı.
Bu bilinci Maraşlıya aşılayan alimlerden biri de Ziyaizade Hacı Mehmet Efendi idi. Halkı Karababa Mescidinde toplayarak onların maneviyatını yükseltecek sözler söylüyor, Maraş’ın kurtulacağından hiç kimsenin şüphesi olmaması gerektiğini, Allah’ın yardımının büyük olduğunu anlatıyordu.
Şehrin dört bir yanında çıkan yangınlar hem top gürlemelerinden hem de silah, seslerinden daha korkunçtu. Ateşi Ermeni Mahallesine veya herhangi bir askeri merkeze ulaştırmak için aradaki Türk evleri hiç tereddüt edilmeden yakılıyordu.
Şehrin her yanından alevler yükseliyordu. Şehir bunların ışığı ile parlıyordu. Her tarafta durmadan kurşunlar vızıldıyor, kimse ne zaman vurulacağını bilmiyordu.
Ermenilerin toplandığı yerlere her an şiddetli saldırı ihtimali vardı. Yangın Ermenileri müthiş şekilde korkutmuştu. Bir Ermeni tarafından kaleme alınan notlarda yangınlara dair şu itirafta bulunuluyordu:
“Buna dayanmak imkânsızdı. Ben meydan savaşı ya da hava savaşı nasıl yapılır bilmiyorum. Ama şehir savaşı cehennemi bir şey.”
Pazarcık’tan gelen Kılıç Ali komutasındaki kuvvetler de vakit geçirmeden harekete geçmiş Alman çiftliğini ele geçirmişlerdi. Kılıç Ali kuvvetleri taarruza devam ederek şehrin doğu kısmına sarkan düşman kuvvetlerini geri çekilmeye mecbur bıraktı.
Kılıç Ali kuvvetlerinin kazandığı başarı çetelere moral gücü oluyordu. Şehrin kuzeydoğusunda yer alan Kümbet ve Kuyucak Mahalleleri Ermenilerin en yoğun yaşadığı bölgelerdi. Agop Hırlakyan ve ailesi de bu mahallede ikamet etmekte idi. Kılıç Ali’ye bağlı kuvvetler Kuyucak’ı ablukaya almış olsalar da Ermenilerin şiddetli direnişi ile karşı karşıya gelmişlerdi. Buradaki çarpışmalar beş gün sürdü.
Agop Hırlakyan’ın torunlarından olan Helen’in eşi Raphael bu çatışmaları şöyle anlatır:
“Mahallemiz yanmaya başlayınca kayınpederim Hovsep’in konağına sığındık. Burası Bulgurcular Konağı diye bilinirdi. Bizimle beraber neredeyse 1000 civarında Ermeni de gelip buraya sığınmıştı. Ermeniler üç katlı olan bu konağın sadece birinci katını kullanabiliyorlardı. Savaş boyunca buradan çıkamadık. Türklerin keskin nişancıları öylesine bir korku salmıştı ki hiç kimse üst katlara çıkmaya cesaret edemiyordu. 4 Ermeni açılan ateş sonucu öldü. Birkaç gün sonra erzak da bitti. 1000 kişi açlık tehlikesi ile karşı karşıya idi. Son kalan at ve kedi de yendikten sonra ümitsiz bir bekleyiş başlamıştı. Dondurucu soğuk ve kar yüzünden dizanteri hastalığı baş göstermişti.”
Fransız kuvvetleri gün boyu Türk evlerini top atışları ile bombalamış ve büyük zayiatlar verdirmişti.
Şehrin kuzeybatısındaki Cancık Mağarası ise Türklerin karargâhı durumuna gelmişti. İlçelerden gelen yardım kuvvetleri burada toplanıyor, ihtiyaç duyulan cephelere buradan yardımcı kuvvet gönderiliyordu. Burada kurulan basit bir telgraf şebekesi ile Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Paşa ile irtibat kurulabilmekte idi.
Cevdet Bey’in Dahiliye Nezaretine gönderdiği telgrafta bugünkü olaylar şöylece anlatılmakta idi:
“Bugün de Fransızlar askeri mevzilerden ve önceden hazırladıkları Ermeni evlerinden gece ve gündüz bombardımana devam etti. Halen insan kaybının sayısını tespit etmeye imkân yoktur. Birçok ev ve barınağın dumanları, ölenlerin ve zulüm görenlerin ahu feryadı semaya ulaştı. Şehir viraneye döndü. Kim bilir ne kadar ocak söndü. Sağ kalan zavallılar da ateş ve açlığa mahkûm oldu. Acaba bu kan dökücü hareketler de medeniyet gereği midir? Bu millete başka taraftan imdat yok. Bari Allah imdat ede. Bombardıman ve müdafaa halen devam etmektedir.”
Fransız Kuvvetleri ellerindeki malzemenin ve askeri kuvvetin yetersizliğinin farkında idiler. Bu nedenle sürekli yardım çağırmak için teşebbüste bulunsalar da buna imkân bulamıyorlardı. Türkler telgraf tellerini çoktan kesmiş ve düşmanın irtibatını tamamen engellemişlerdi. Zaten erzak da bitmek üzere idi.
Bu arada Elbistan’da bulunan Doktor Mustafa sürekli olarak Sivas’la görüşüyor, yardım istiyordu. Temsil Heyeti de Doktor Mustafa’nın bu çığlığına sessiz kalamamış 300 kişilik bir süvari bölüğünü Yüzbaşı Kamil Polat kumandasında Maraş’a göndermişti.