30 Ocak 1920
30 Kânûn-i Sânî 1336

onuncu gün

“Artık hiçbir şeyden haberimiz yok. Fransızlar yardım gelene kadar dayanmaya çalışıyor. Yardım gelmediği takdirde Türkleri asla yenemeyeceklerini biliyorlar. Bu arada şehri parça parça yakıyorlar. Şu anda bin Ermeni Amerikan Kolejine sığınmış durumda. Bizim depolarımızdan sağlanan günde bir öğün yemekle besleniyorlar.”
Şehrin hem doğu hem de batı bölgesine hâkim bir müstahkem mevki olan Tekke Kilisesi muhasara edildi. Evliya ve Yusuf Çavuş’un gayretleri insan cesaretinin fevkindeydi. Bir bakır sürahiye çivi, nal parçaları ve barut konulup üzerine de bir fitil taktıktan sonra ağzını kapattılar. Yiroğlu Ahmet adlı çete bu el yapımı yerli bombayı kilisenin içerisine atmayı başarmıştı. Bombanın kilise içerisinde patlamasıyla birlikte yakın çevresine ateş yağdırırken kilisede yangın çıkmasına da sebebiyet vermişti.
Bu çarpışmalarda Evliya Efendi’nin en gözde adamlarından olan Göllülü Yusuf Çavuş her zamanki gibi en önde görev almıştı.
Doğu cephesinde, iki müstahkem mevki halinde direnen Kümbet Kilisesi ve Bulgurcuoğlu evlerine Kılınç Ali kuvvetleri bugün de taarruza devam etti.
Heyet-i Merkeziye her gece başka bir parola tertip ediyor, umumi vaziyete göre harp emirleri veriyordu.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Amerikan elçiliği nezdinde tüm dünyaya bugün şu raporu duyurdu:
“Fransız ve Ermeni askerleri, Maraş’ta görülmemiş vahşet ve zulüm yapıyorlar. Müslümanların ayaklarını bağlayıp balta ile öldürüyorlar. Erkekleri bir araya koyup yakıyorlar. Kadın ve çocukların kollarını ve bacaklarını teker teker kesip yarı ölü durumda bırakıyorlar. Bu korkunç hareketlere bir son verilmesi gerekir.”
Dünyanın dikkatini çekmek için kaleme alınan bu raporlar dahi kimselerin kılını kıpırdatmıyordu. Dünya topyekun bir şekilde yaşanan vahşete karşı kör, sağır ve dilsizdi.
Aynı gün Dahiliye Nezaretine ve III. Kolordu Komutanlığına yazılan şifreli telgrafta ise şöyle denilmekteydi:
“Bugün de Fransız askerleri şehri her taraftan, aralıklı ve dehşetli bir şekilde bombardıman etti. Bu yüzden meydana gelen yangınlar, kuzey rüzgârının çıkmasıyla yayıldığından, şehri harâbeye çevirdi. Açlık son dereceye vardı. General hazretleri hâlâ insafa gelmedi. Ahali her dakikası bin kana bedel olan savunmasında dayandı. Durumda değişiklik olmadı. Her an Allah’ın yardımı bekleniyor, Efendim.”
Muharebe lehimize cereyan ediyor olsa da Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey şehirden ayrılmak üzere hazırlıklara başlamıştı. Cevdet Bey’in bu hareketine Heyet-i Merkeziye tarafından mâni olunarak kendisi Kayserilioğlu Nuri’nin muhafazasına verildi.
Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey her gün Kayserilioğlu’nun evinden raporlar yazarak İstanbul Hükümetine ve III. Kolordu Komutanlığına göndermeye devam etti.
Harbin lehimize cereyan etmesine ve hareket üstünlüğünün bizde olmasına rağmen yazılan raporlar tam tersini dile getiriyordu. Bu raporlara vakıf olan işgal kuvvetleri kendinden emin bir şekilde davranıyor, şehre takviye kuvvet göndermeyi düşünmüyordu.
O günlerde İstanbul’da bulunan Maraş mebusu Kadir Bey, Kadıoğlu Tevfik, Emniyet Müdürü Mansur Bey ve daha birçok Maraşlı ise alınan raporlar karşısında çılgına dönüyorlardı.
Mutasarrıflıktan verilen raporların düşmanın lehinde olmasına rağmen her an takviye gelmesi mümkündü. Bu itibarla doğu cephesinin kuvvetli istinat noktaları olan Kümbet ve Katolik Kiliseleri gibi müstahkem mevkilerin bir an evvel ele geçirilmesi gerekiyordu.
Doğu cephesindeki çetelerin maneviyatının yüksek tutulması için Sivas’tan gönderilen top, doğu cephesine, Kılınç Ali emrine verilmişti. Yüzbaşı Kâmil ile makinalı tüfek zâbiti Hamdi makinalı tüfek ile dışarıdan yardıma gelecek düşmana karşı Nahırönü mevkîine gönderildi.
Antep yolundaki Kapıçam Hanı’nda mahsur bulunan düşman kuvvetleri çetelerin takibinden kurtularak şehre girmek istemişler fakat buna muvaffak olamamışlardı. Bu sırada Pazarcık çeteleri Mıllış Nuri kuvvetleriyle birleşerek düşmanı takibe başlamıştı. Bu çatışmalarda Göğnüklü Uzun Yusuf şehit olmuş ve düşmanın bir kısmı çatışmadan sağ kurtularak İslâhiye’ye doğru kaçmayı başarmıştı.
On gündür mahsur ve hareketsiz kalan Hatuniye’deki düşman kuvvetleri de bugün harekete geçerek o civarda yangın çıkarırlar. Diğer taraftan Yukarı Bedesten ile Tuzhan’ındaki düşman kuvvetleriyle Kırklar Kilisesindeki kuvvetlerin birleşerek Şeyhadil’e doğru sarktıkları ve Arasa Hanı ile Aşağı Bedesteni işgal ederek Taşhan’daki kuvvetlerle birleştikleri bildirilir.
Bu suretle çarşıda muharebe şiddetlenir ve düşman tarafından büyük yangınlar çıkartılır.
Düşmanın Kümbet’le irtibat tesis etmemesi için Protestan Kilisesinin yakılması icap eder. Poyrazlı bir günde Musa Efendioğlu Mehmet Efendi’nin evine ateş verilerek yangının karşıdaki kiliseye sirayet etmesi sağlanır. Kilise bu suretle yakılmış olduğundan düşmanın Kümbet ile birleşmesi ve irtibat tesisi de önlenmiş olur.
Bugünkü olaylar Maraş’ta bulunan Amerikalı bir misyoner tarafından yanlı bir şekilde şöyle dile getirilir:
“Artık hiçbir şeyden haberimiz yok. Fransızlar yardım gelene kadar dayanmaya çalışıyor. Yardım gelmediği takdirde Türkleri asla yenemeyeceklerini biliyorlar. Bu arada şehri parça parça yakıyorlar. Şu anda bin Ermeni Amerikan Kolejine sığınmış durumda. Bizim depolarımızdan sağlanan günde bir öğün yemekle besleniyorlar. Bin kişi için tuz sağlayıp sağlayamayacağımız soruldu. Hayır. Kulaklarımızı bir uçak ya da ovadaki büyük silahların sesini duymak için zorluyoruz. Gelecekler mi? Telgraf ulaştı mı? Dış dünya hakkımızda ne biliyor?”